Jacques Baud ile mülakat: İran ve Hizbullah, İsrail'in aksine çatışmanın rasyonel aktörleri

Çevirmenin notu: Geçen yıl Netanyahu, Suudi Arabistan’ın İbrahim Anlaşmalarını imzalamak üzere olmasıyla birlikte çatışmanın sona erdiğini ilan etti. Birkaç hafta sonra İsrail, 1947’den bu yana verdiği en uzun savaşın içine gömüldü. Yine de Netanyahu’nun ordusu, daha yüksek bahisler için zar atan bir kumarbaz gibi, bir hastaneden diğerine giderken Hamas’ın inini bulamadı ama Gazze’nin sağlık sistemini aynı kesinlikle yok etti. Sadece iki alternatifi var: Itamar Ben Gvir ve Bezalel Smotrich’in peşinden giderek toprak savaşını din savaşına dönüştürmek ya da Filistinlilerin seçmekte özgür oldukları bir liderlikle masaya oturup toprağı eşitler olarak nasıl paylaşabileceklerini tartışmak.


“İsrail yanlış stratejilere başvurdu”

Thomas Kaiser

Zeitgeschehen im Fokus

14 Şubat 2024

“Dünyada 75 yılı aşkın süredir terörü kontrol altına alamayan tek ülke”

Jacques Baud* ile mülakat

Zeitgeschehen im Fokus: İsrail’in Hamas’a karşı savaşı neredeyse dört aydır devam ediyor. Hamas’ı yok etme hedefine ulaşıldı mı?

Jacques Baud: Hayır. Ekim 2023’te İsrailli yetkililer biraz kaotik bir şekilde iki hedef açıkladı: Hamas’ın operasyonel kabiliyetlerini yok etmek ve rehineleri kurtarmak. Ancak Şubat 2024’ün başlarında Hamas’ın hala tam komuta ve kontrol kapasitesine sahip olduğu ortaya çıktı, sadece ölü rehineler İsrail ordusu tarafından öldürülmüştü.

İsrail hükümetinin hedeflerinden biri Hamas’ın lider kadrosunu yok etmek. Kasım sonunda bir ateşkes anlaşması imzalandı ve İsrail askerleri, Gazze’nin büyük bir kısmını işgal ederek Hamas’ın en önemli karargâhı olarak gördükleri eş-Şifa hastanesini ele geçirdi. Teorik olarak Hamas liderlik yapıları ağır darbe aldı. Yine de ilk etapta esir/rehine takası konusunda bir anlaşmaya varıldı. Bu da Hamas’ın harekât bölgesinin tamamında eş zamanlı olarak ateşi kesebildiğini, takas edilmesi planlanan esirleri kurtarabildiğini ve daha sonra onları mükemmel bir şekilde koordine edilmiş küçük gruplar halinde yıkılmış kentin çeşitli noktalarından serbest bırakabildiğini gösterdi.

Bu da Hamas’ın liderliğinin tamamen işlevsel olduğu ve Gazze Şeridi’nin çeşitli noktalarında, yarı askeri işgal altındaki bir ortamda karmaşık bir operasyonu koordine edebildiği anlamına geliyor. Başka bir deyişle Hamas, İsrail ordusunun aklındakiyle hiçbir ilgisi olmayan son derece merkezi olmayan bir liderlik yapısına sahip ve İsrail’in yıkımına ve savaş suçlarına rağmen C3I (Komuta, Kontrol, İletişim ve İstihbarat) tamamen işlevsel.

İsrail’in hastanelere, özellikle de Hamas’ın karargâhı olduğu iddia edilen eş-Şifa hastanesine yönelik operasyonları İsrailliler açısından açık bir yenilgiydi, zira medyada iddia ettikleri şeyi, yani Hamas’ın bu hastaneleri uluslararası hukuka aykırı olarak askeri amaçlarla kullandığını kanıtlayamadılar. İsrail ordusu tarafından çekilen videolar sosyal ağlarda alay konusu oldu.

Ancak bu operasyonlar başka bir şeyi de gösterdi: İsrail istihbaratı rakiplerini kesinlikle anlamıyor. Filistinlilerin düzenlediği operasyonun hazırlıklarını ortaya çıkaramadığı halihazırda biliniyordu ama şimdi Filistinlileri tanımadığı da anlaşılıyor.

İşte tam da burada kelimelerin bir anlamı var. Hamas bir direniş hareketidir. Başka bir deyişle, İsrail’in hâkim olduğu bir bölgede faaliyet gösteren bir harekettir. Hamas, İsrail işgal güçleriyle savaşamazdı, zira onları bir duvar ayırıyordu. Bu nedenle İsraillileri kendi topraklarına çekmek zorunda kaldılar.

Hamas’ın komuta yapısı geleneksel bir ordununki gibi değil; son derece merkezsizdir ve İsrail’in elektronik istihbarat yapısını atlatan iletişim araçları kullanır.

Şubat ayının başında İsrail Savunma Bakanı, ordunun 24 Hamas falanksından 18’ini ortadan kaldırdığını açıkladı. Özünde ise savaşma potansiyelini değil, hareketin liderlerini ortadan kaldırdı. Biz Batı’da ve İsrail’de bir liderin öldürülmesinin yapıyı işlemez hale getirdiğine inanmaya alışkınız. Bu kolaycı bir düşünce.

Fransızlar da Mali ve Nijer’de aynı hatayı yaptılar ve bu yüzden görevlerini yerine getiremediler. Aslında bir liderin ortadan kaldırılması, genelde daha yetenekli ve daha saldırgan olan başka bir liderin ortaya çıkmasına neden olur. Öte yandan, direniş hareketini çok daha az öngörülebilir hale getirir.

Şubat 2024 başında BM rakamlarına göre İsrailliler, yüzde 70’i kadın ve çocuk olmak üzere 28 binden biraz daha az, yani 19 binden biraz daha az Filistinli sivili öldürdü. Dolayısıyla yaklaşık 9 bin erkek öldürdüler. Bakan 10 bin Hamas savaşçısını öldürdüklerini söylerken bunun tutarlı olmadığı ortaya çıkıyor. Hamas’ın yaklaşık 50 bin kişilik bir gücü var ki bu da Gazze’deki nüfusun yaklaşık yüzde 2’sine tekabül ediyor. Bu da 9 bin kişi arasında sadece birkaç yüz Hamas savaşçısı olduğu anlamına gelir. Elbette bu bir teori. Gerçeği bilmiyoruz ama İsrail’in verdiği rakam son derece mantıksız.

Ancak her şeyden önemlisi, “Demir Kılıçlar” Harekâtının başlamasından dört ay sonra İsrail ordusunun, yıkıma ve “mutlak operasyonel kontrol” iddiasına rağmen, kuzey Gazze Şeridi’nin bazı bölgelerinde kalıcı bir varlık gösterecek durumda olmadığı aşikâr.

Bazı durumlarda İsrail askerleri roketlerin bulundukları yerden sadece birkaç metre öteye fırlatıldığını ve İsrail’i vurduğunu görüyor. Farkındayız ki;

— Görünüşe göre İsrail’in varlığı Filistinli savaşçılara engel teşkil etmiyor ve çok iyi bildikleri arazide rahatça hareket edebiliyorlar;

— Filistin liderlik yapıları mükemmel işliyor gibi görünüyor. İsrail birliklerine karşı kurulan pusular ve diğer eylemler mükemmel bir şekilde koordine ediliyor. Yerin 80 metre altındaki tünellerde birkaç komandonun İsrail birliklerine pusu kurması gibi karmaşık eylemler yer üstündeki birliklerle mükemmel bir şekilde koordine ediliyor. Hatta birkaç ayrı tünel sisteminden İsrail birliklerine dönük eşzamanlı pusular bile gözlemlendi ki bu da komuta ve kontrol kabiliyetlerinin sağlam olduğunu gösteriyor.

İsrail’in Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki hiçbir yerde durum üzerinde kontrolü yok. 1 Ocak 2024 tarihinde, gece yarısından bir dakika sonra Hamas, İsrail ordusu tarafından işgal edilen bir bölgeden Tel Aviv’e 27 roket fırlattı!

7 Ekim’deki operasyonun amaçlarından biri, İsrail ordusunu Gazze Şeridi’ne çekerek orada imha etmekti. İsrailliler bundan hiçbir şey anlamadı ve gayri nizami operasyonlar için dikkatle hazırlanmış bir bölgeye girdiler. Filistinli savaşçıların İsrail tanklarının arkasından çıkmasına, onlara ateş etmesine ve sonra tekrar kaybolmasına olanak tanıyan yüzlerce sözde “savaş tüneli” var.

İsrail operasyonları sırasında Filistinli güçlerin kendi ortamlarında oldukları hissine kapılıyorsunuz. Tüm operasyonlarını tüfeklerine ya da kafalarına taktıkları kameralar yardımıyla filme alıyorlar. Bazı durumlarda bir kameraman savaşçıyı takip ediyor: İsraillilere yaklaşmak için aynı tüneli kullanıyorlar ve sonra tekrar ayrılıyorlar. Bu nedenle başarıları oldukça kapsamlı bir şekilde belgeleniyor.

6 Ocak 2024’te İsrail Genelkurmay Başkanı Korgeneral Herzi Halevi ve Şabak Direktörü Ronen Bar, Hamas’a ait bir tüneli incelemek ve İsrail ordusunun başarılarını göstermek üzere Han Yunus’taydı. Bu, aynı zamanda Hamas’ın Han Yunus’tan Tel Aviv'e büyük bir roket saldırısı düzenlemek için seçtiği zamandı. Normalde taktikleri bir el ateş edip İsrailliler karşılık vermeden önce hızla mevziiyi terk etmektir. Fakat bu kez Filistinliler, üst düzey İsrailli generallerin varlığına rağmen bölgenin kontrolünün tamamen kendilerinde olduğunu göstermek istercesine roketlerini yavaşça, birbiri ardına ateşledi.

Harekâtın 115. günü olan 29 Ocak’ta Filistinliler Gazze’de açıklanmayan bir yerden Tel Aviv’e ve İsrail’in kalbine 15 roket fırlattı. Başka bir deyişle Filistinliler, operasyonel kabiliyetlerinin tükenmediğini ve İsrail stratejisinin başarısız olduğunu göstermiş oldular. Bu strateji askeri bir çözüm sunmadan sadece uluslararası hukuka aykırı uygulamaların ortaya çıkmasına neden oldu. İsrail ve Batı, Orta Doğu’daki ayaklanmalara karşı öldürmenin ötesine geçen etkili düşünce ve stratejiler geliştirmeyi hiçbir zaman başaramadı.

İsrail askerlerinin bireysel eğitimlerinin onları bu tür bir savaşa hazırlamadığını belirtmek gerekir. Kentsel alanlarda, özellikle de Gazze gibi bir şehirde savaşmak fiziksel ve zihinsel açıdan son derece zordur. Her nesne veya moloz parçası tehlike oluşturabileceğinden, genelde her ayrıntıya dikkat etmeniz gereken teke tek bir savaşa dönüşür.

Sözüm ona dost ülkelerden bile uluslararası protesto sesleri giderek yükseliyor. Bu ciddi mi yoksa sadece kamuoyunu teskin etmek için mi?

İsrail’in Hamas’ı ezmeyi başarması mümkün. Ancak Filistin direnişinin ruhunu ezmeyi başaramayacağı kesin. İsrail, Filistin direnişini ortadan kaldırmak için sistematik olarak yanlış stratejiler kullandı. Bu arada, dünyada 75 yılı aşkın bir süredir terörü kontrol altına alamayan tek ülkedir!

Bugün İsrail terörle mücadele etmenin tek bir yolunu biliyor gibi görünüyor: Gazze Şeridi’ndeki halkı bombalarla tarumar etmek. Fakat İngilizler İrlanda Cumhuriyet Ordusu ile savaşmak için Belfast’ı yok etmek zorunda kalmamıştı. Ya İsrailliler 75 yıldır hiçbir şeyin farkına varamadılar ve entelektüel bir sorunları var ya da farklı bir hedefin peşindeler. Bu nedenle Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı nezdindeki girişiminin başarı şansı var.

Ancak dünyanın dört bir yanındaki insanlar bunu çoktan fark etmiş durumda. Aralık 2023 tarihli bir Harvard-Harris anketine göre, genç Amerikalıların yüzde 51’i “İsrail’i bitirip toprakları Hamas’a vermek” istiyor!

Çelişkili bir şekilde, İsrail’i eleştirme yasağı İsrail’i daha az inandırıcı kılmaya ve antisemitizmi teşvik etmeye yardımcı olacaktır. Örneğin, Hamas’ın bir bebeği fırında yaktığı haberiyle dalga geçen bir Fransız influencer “terörü yüceltmekle” suçlanmıştı. Sorun şu ki, 7 Ekim 2023 tarihinde fırında yakılan bir bebek yoktu. Ama bu hikâye uydurma değil, 9 Nisan 1948’de Deyr Yasin’de Yahudi milisler tarafından işlenen bir suçtur ama Filistin’de gerçekten yaşanmıştır.

İsrail taktiksel düzeyde kazanabilir ama muhtemelen stratejik bir yenilgi pahasına. Uluslararası Adalet Divanı, halihazırda Gazze’de “soykırımın muhtemel olduğunu” tespit etmiş durumda. Eğer UAD, bu bulguyu bir kararla teyit ederse, İsviçre’nin yaptığı gibi çok az ülke soykırımla suçlanan bir ülkeden silah satın almak isteyecektir.

Bir Rus füzesinin Ukrayna’da bir hastaneyi vurduğu iddia edildiğinde, Batı’da büyük bir tepki oluşuyor. İsrail onlarca hastaneyi bombaladı ama protestolar epey sönük kaldı. Bu nasıl açıklanabilir?

Belirsiz nedenlerden ötürü İsrail, “çok sayıda” Filistinlinin hastaneleri “terör faaliyetleri planlamak ve saldırılar gerçekleştirmek için bir üs olarak” kullandığına inanıyor. Bu mümkün ama Ocak 2024’ün sonuna kadar İsrail kuvvetleri, Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki hastanelerin kontrolünü ele geçirdikten sonra bu iddiayı destekleyecek hiçbir kanıt bulamadı. Bunun zayıf askeri istihbarata işaret etme eğiliminde olmasının yanı sıra, tekrarlanması haklı olarak uluslararası hukuka aykırı eylemleri meşrulaştırmak için sadece bir bahane olduğunu düşündürüyor.

Demir Kılıç Harekâtının başından beri İsrail’in hedefi Gazze Şeridi’ni —önce sivil nüfusu, sonra da Filistinli savaşçıları— “tahliye etmekti”. Sorun şu ki, İsrail’in hava saldırıları hastaneleri nüfusu geride tutan temel bir altyapıya dönüştürdü. Bu nedenle Gazze nüfusunu güneye sürmek için hastanelerin yok edilmesi ya da çalışamaz hale getirilmesi gerekiyor.

İsrail, Endonezyalılara ait bir hastanenin Hamas tarafından İsrail’e roket fırlatmak amacıyla kullanılan bir üsse ev sahipliği yaptığını iddia ediyor. Bu bilgi, hastanenin işletilmesini finanse eden Endonezya hükümeti ve hastaneyi işleten yardım kuruluşu MER-C tarafından şiddetle reddediliyor.

Hizbullah ve İsrail arasında sürekli çatışmalar yaşanıyor. Lübnan halkı İsrail’in saldırısından korkuyor. Siz de bu yönde bir tehlike seziyor musunuz?

İsrail’in kuzey sınırında neler olup bittiğini anlamakta zorlanmamız, medyamızın verdiği bilgilerin fazlaca özet olmasından kaynaklanıyor. Esasında İsrail neredeyse her gün Suriye ya da Lübnan üzerinde hava saldırıları ya da keşif uçuşları gerçekleştiriyor.

Air Pressure adlı internet sitesine göre İsrail, 2007 ve 2022 yılları arasında Lübnan hava sahasını, 8 bin 231 savaş uçağı ve 13 bin 102 insansız hava aracıyla, 22 binden fazla kez ihlal etti. Bu hava sahası ihlalleri (bazen sivil halkı korkutmak için “patlama” sesi çıkaran süpersonik modda bile) güney Lübnan’da konuşlu BM güçleri tarafından düzenli olarak rapor ediliyor ama uluslararası toplum tarafından hiçbir zaman kınanmıyor. Hizbullah, İsrail’in provokasyonlarına tepki gösteriyor, zira İsrail’in güneyde bir sorunu olduğunu ve bu nedenle tepkisinin daha etkili olacağını biliyor.

Bu noktada Hizbullah’ın, İsrail’in tüm sınır boyunca ve Şeba Çiftlikleri bölgesinde Lübnan topraklarını gayri meşru olarak işgal etmeye devam etmesi nedeniyle var olduğunu hatırlamakta yarar var. Sorun şu ki İsrail kendi güvenliğinin komşu ülkelerde yarattığı kaosa bağlı olduğuna inanıyor: Araplar birbirleriyle savaşırken İsrail’e saldırmayı düşünmüyorlar. Bu, güvenliğini istikrar ve işbirliğinde gören İsviçre güvenlik politikası doktrininin tam tersi. İsrail’in bu politikası elbette sadece ABD’nin desteği sayesinde mümkün oluyor.

Bu da bu ülkelerin potansiyel olarak her gün İsrail’e karşılık vermek için sebepleri olduğu anlamına geliyor. İsrail, 7 Ekim’e giden günlerde Hizbullah’a ve güney Lübnan’a karşı pek çok hava saldırısı düzenlemiş ve eylül ayında Washington Enstitüsü, İsrail ile Lübnan arasında olası bir savaş sorusunu gündeme getirmişti. Dolayısıyla neyin bu düzenli ateş nöbetlerinden kaynaklandığını ve neyin Filistin operasyonuyla ilgili olabileceğini ayırt etmek zor.

Sorun şu ki İsrail rasyonel bir aktör değil. 12 Kasım’da ABD Savunma Bakanı General Austin, İsrailli mevkidaşı Yoav Gallant’ı arayarak Beyaz Saray’ın İsrail’in Lübnan’da sınır boyunca gerilimi tırmandıran askeri eylemleri konusunda artan endişelerini paylaştı. Biden yönetiminin üyeleri, İsrail’in Hizbullah’ı kışkırtmak ve ABD’yi bölgesel bir çatışmaya sürükleyebilecek daha geniş bir savaş için bahane yaratmaya niyetlenmesinden endişe ediyor.

Salih el-Aruri’nin 2 Ocak 2024 tarihinde Beyrut’ta İsrail’in düzenlediği bir terör saldırısında öldürülmesi bu mantıksızlığı izah ediyor. Zira İsrail —bir kez daha— muhaliflerini değerlendirmekten aciz görünüyor. Bu saldırı bir misilleme sarmalını harekete geçirdi:

— Hizbullah, İsrail’in kuzeyindeki Meron Dağı’nda (Har Miron) bulunan elektronik harp istasyonuna saldırı düzenledi. İlginçtir ki bu saldırıya karşılık verileceğini Hamas değil, Hizbullah duyurdu. Karşı saldırının nedeni İsraillilerin Lübnan hava sahasını ihlal etmiş olmasıydı. Karşılık vermemek İsrail’e bu türden başka operasyonlar için açık çek vermek anlamına gelecekti.

— Bu darbeyi 8 Ocak’ta Lübnan'ın güneyindeki Hirbet Selm yakınlarında bir Hizbullah komutanı olan Vasim et-Tavil’in ortadan kaldırılması izledi.

— Hizbullah, İsrail’in kuzey bölgesinin Safad’daki karargâhını vurarak karşılık verdi.

İsrail muhtemelen durumun artık kendi lehine olmadığını anlamaya başlamıştır. İsrail Sağlık Bakanlığı, ülkenin kuzeyindeki tıbbi tesislere hazırlıklarını artırmaları ve binlerce kurbanı tedavi etmeye hazırlanmaları çağrısında bulundu.

Ocak 2024’te Hizbullah ve İsrail arasındaki karşılıklı saldırılar devam etti. Hizbullah, ülkenin hava savunmasını sağlayan Demir Kubbe sistemine ve kuzey bölgesindeki gözetleme tesislerine saldırmaya çalıştı. İsrail’in başı, UAD’nin soykırım ihtimalini ortaya koyduğu Gazze’de belada; kendi askerlerine ateş açma uygulaması ise ülkenin büyük kentlerinde yaygın halk protestolarına yol açtı. Bu nedenle Lübnan ile yeni bir çatışmada milli birliği yeniden tesis etmek cazip geliyor.

Buna ek olarak, İsrail ve Batı medyası başka bir hadise hakkında daha epey sessiz kaldı. Irak İslami Direnişi, 8 Ocak’ta İsrail’in Hayfa kenti civarındaki stratejik bir tesise, 400 kilometreden fazla bir mesafeye el-Arkab roketi fırlatılmasının sorumluluğunu üstlendi. Muhtemelen kimse, bu saldırı hakkında bir karşı saldırıya zorlanmaktan ve İsrail için son derece elverişsiz olabilecek durumu daha da kötüleştirmekten kaçınma maksadıyla konuşmak istemedi.

İsrail, Lübnan ve Suriye’deki “mevzileri” defalarca bombalıyor. İsrail’in yanı sıra ABD de bunu yapıyor. İsrail büyük bir savaşı kışkırtmaya mı çalışıyor, yoksa bunlar ikincil savaş alanları mı?

İlk olarak, Hizbullah’ın Hamas’ın silahlanmasına muhtemelen yardım ettiği açıkça belirtilmeli. Ancak İran ya da Hizbullah’ın Hamas’ın operasyonuna katkıda bulunmuş olması pek olası değil. İsviçre’de RTS, 12 Ekim’de İran’ın operasyona aktif olarak katkıda bulunduğu, ultralight uçak pilotlarının eğitimine yardım ettiği fikrini ortaya attı. Hatta RTS, “7 Ekim’deki katliamların ardında “İran'ın olduğundan şüphelenerek İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırılarını haklı çıkardı. Fakat Batılı İsviçre medya kuruluşu, her zamanki gibi yalan söylüyordu, çünkü dört gün önce, 8 Ekim’de Antony Blinken, Washington Post’ta “İran’ın bu saldırıyı yönettiğine ya da arkasında olduğuna dair henüz bir kanıtımız yok,” demişti. Ertesi gün İsrailli gazeteci Yossi Melman şu açıklamayı yaptı: “İsrail Savunma Kuvvetleri Sözcüsü Tuğgeneral Danny Hagari, Gazze’deki savaşta İran’ın parmağı olduğuna dair hiçbir kanıt olmadığını söyledi.” Reuters bile 11 Ekim’de ABD istihbaratına göre İran’ın Hamas’ın saldırısı karşısında şaşırdığını belirtti.

Bu durum önemli bir hususu —medyamızın çatışmayla ilgili tarafsızlığını— gündeme getiriyor. Zira hepsinin, Uluslararası Adalet Divanı’nın “muhtemel soykırım” olarak nitelendirdiği bir politikayı destekledikleri gözlemlenebilir. Ukrayna ihtilafında da şahit olduğumuz üzere medyamız gerçeklere değil ideolojiye odaklıdır. Vaincre le terrorisme djihadiste (Cihatçı Terörü Mağlup Etmek) adlı kitabımda okuyabileceğiniz üzere, Fransızca konuşulan İsviçre’de RTS’den bir muhabirin aşırı sağcı terörist Anders Breivik’e ilham verdiğini hatırlatmak isterim. Başka bir deyişle: Medyamız bir kez daha yatıştırma arayışında değil, kasıtlı olarak fikirleri kutuplaştırma ve radikalleştirme arzusunda.

Aralarında İsviçre’nin de bulunduğu bazı Avrupa ülkelerinin, sadece İsrail’in açıklamalarına dayanarak ve herhangi bir kanıt olmaksızın UNRWA fonlarını askıya alması bile, hukukun üstünlüğünden uzak, kararsız ve duygusal bir siyasi tutumun göstergesi. UNRWA’ya mali desteğini askıya almayı reddeden Belçika, ertesi gün Gazze’deki kalkınma işbirliği binasının İsrail tarafından hiçbir açıklama yapılmadan yıkıldığına şahit oldu! İşte bizim desteklediğimiz bu politika, ana akım medya tarafından yayılan Arap karşıtı ırkçılıktan besleniyor.

Aslında İran ve Hizbullah, İsrail’in aksine çatışmanın rasyonel aktörleri. Bölgede geniş çaplı bir çatışmaya dahil olmak istemediklerini halihazırda defalarca dile getirdiler. Sorun daha ziyade her ne pahasına olursa olsun ABD’yi işin içine katmaya çalışan İsrail’de. İsrail’in bölgedeki en güçlü orduya sahip olduğu iddia edilse de muhtemelen iki cepheli bir savaş yürütebilecek durumda değil. İsrail’in yaklaşık 220 Merkava IV tankı ve 600’den fazla Merkava III tankı var. Hamas’a göre Gazze operasyonunda eski nesil tanklar da dahil olmak üzere 1108 muharebe tankı imha edildi ya da hasar gördü. Bu rakamlar doğrulanamamakla birlikte sosyal medyada dolaşan görüntülerle örtüşüyor gibi görünüyor. Doğru olduklarını varsayarsak bu, İsrail’in ülkenin kuzeyinde Hizbullah’la karşı karşıya gelme potansiyelinin oldukça sınırlı olduğu anlamına geliyor.

2006’da Lübnan’da yarattığı korkunç yıkıma rağmen İsrail, Hizbullah’a karşı başlattığı savaşın kaybedeni olarak görülüyordu. Bugün Gazze’deki savaşla aynı anda kuzeyde bir savaşa girmek epey büyük bir risk olacaktır. İsraillilerin Suriye’ye saldırmasının nedeni de bu, zira ABD’nin neredeyse müdahale etmek zorunda kalacağı büyük bir çatışmayı kışkırtmak istiyorlar. Rusya’nın İsrail sınırındaki hava sahasında devriye gezmeye başlamasının ve uluslararası hukuka göre Suriye toprağı olan ancak İsrail’in yasa dışı olarak ilhak ettiği Golan Tepeleri ile İsrail sınırına asker konuşlandırmasının nedeni de bu.

ABD’nin Refah operasyonunu desteklemeyi reddetmesinin ardından İsrail’in uluslararası sahnede giderek yalnızlaştığı görülüyor. İsrail, hala Batı’dan belli bir destek görüyor ama kimsenin soykırımla suçlanan bir devlet için savaşmak istemeyeceği zaman giderek yaklaşıyor. İsrail o zaman ya politikasını radikal bir şekilde değiştirir ya da…

İranlı General Kasım Süleymani için düzenlenen anma töreninde yaklaşık 100 kişinin öldürülmesi büyük bir provokasyon. Sorumlular ne elde etmek istiyor? Bunun arkasında İslam Devleti’nin olduğunu varsaymak gerçekçi mi?

Bugün, tüm “kötü adamlar” bir tür mantık çerçevesinde özetlenmeye çalışılıyor. Akıllı uzmanlarımız Hamas’ı İran’ın finanse ettiğini ve yönettiğini durmaksızın tekrarlıyorlar. Gazeteci Anne Sinclair gibi, İslam Devleti’nin Hamas’la aynı olduğunu yüksek sesle ve açıkça ilan ediyorlar, diğer “uzmanlar” ise 7 Ekim operasyonunu bir medeniyet mücadelesinin ifadesi olarak görüyorlar. Tam bir hayal alemindeyiz. 8 Ocak 2024’te İslam Devleti sözcüsü Hamas’ı kınadı ve 2 Ocak’ta İran’da General Süleymani için düzenlenen anma törenine yapılan saldırının sorumluluğunu üstlendi. Batı’nın ve “uzmanlarımızın” anlatısı, sözüm ona merkezinde Hamas’ın yer aldığı bir tür kısır döngüye sıkışmış durumda. Gerçek şu ki:

— Hamas, Hizbullah’tan yardım almasına rağmen İran bağlantılı değildir.

— İslam Devleti İsrail tarafından kurulmadı ama İsrail’e düşman değil ve İsrail de onu bir tehdit olarak görmüyor.

İslam Devleti, Hizbullah’ı ve İran’ın desteğini bir tehdit olarak görüyor; zira Hizbullah, Suriye ile birlikte Irak ve Suriye arasında kurmayı planladığı halifeliğin önündeki en büyük engel.

Hamas, İslam Devleti tarafından bir düşman olarak algılanıyor. İslam Devleti, dergisi Dar el-İslam’ın Şubat 2016 sayısında Filistinli Hamas’ı oldukça sert bir şekilde eleştirmiş, hatta din adına değil, bir toprak için savaştığı gerekçesiyle Hamas’a savaş ilan etmişti.

Bu çerçevede medyamız Hamas operasyonunun başlamasından bu yana İran’ın dahline işaret eden komplo teorileri üretiyor. Fakat önyargılarımız bir yana, İran’ın Hamas operasyonunun hazırlanması, örgütlenmesi ve başlatılmasında rol oynadığına dair somut bir kanıt bulunmuyor.

Yemen, Husi isyancıları ortadan kaldırmak için ABD tarafından defalarca bombalandı. Husiler gerçek manasıyla nasıl bir tehdit oluşturuyor?

Kızıldeniz’de Husiler, Gazze’de ateşkesi kabul edene kadar İsrail’e abluka uyguladı ve İsrail limanlarına giren gemilere roketlerle saldırdı. Bu abluka diğer gemilere uygulanmıyor ve Suudi düşmanlarının gemileri bile geçebiliyor. Batı’nın diğer ülkelere yaptığının aynısını, sadece kendi araçlarıyla yaptılar. ABD ve Britanya’nın Husiler tarafından uygulanan ablukayı önlemek için aldığı misilleme tedbirlerinin caydırıcı bir etkisi yok. Başkan Biden, Yemen’e yönelik hava saldırılarının etkisiz olduğunu kabul ediyor ama bu saldırıları düzenlemeye devam edecek.

Aslında Husiler hiçbir tehdit oluşturmuyor. Ne dünyaya karşı bir savaş yürütüyorlar ne de İsrail’e karşı bir savaş. Onların yaklaşımı İsrail’i ateşkese zorlamak için abluka kurmak. Elbette yöntemlerini sorgulayabilirsiniz ama onlar da Batı ile aynı yöntemleri kullanıyorlar! Bir tür yaptırıma başvuruyorlar.

Tek tek ülkelerin uyguladığı yaptırımlar gayri meşrudur ama Husiler için geçerli olanın diğer ülkeler için de geçerli olduğunu unutmamalıyız. İsviçre de Rusya’ya karşı tek taraflı yaptırımlar uyguladı!

Husilerin yönteminin yanlış olduğunu düşünsem bile, güney yarımküre bize burada ustaca bir cesaret dersi veriyor ve gezegene Batı dünyamızın ne kadar korkak ve yozlaşmış olduğunu gösteriyor. Sözüm ona siyasi elitlerimiz hiç iyi değil. 7 Ekim, bizim —ve en başta İsrail’in— yozlaşmasına izin verdiğimiz bir durumun yalnızca ilk doruk noktası.

Sayın Baud, mülakat için teşekkür ederim.


(*) Jacques Baud, Cenevre’deki Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden ekonometri alanında yüksek lisans ve uluslararası güvenlik alanında lisansüstü derecesine sahip ve İsviçre ordusunda albay olarak görev yaptı. İsviçre Stratejik İstihbarat Teşkilatında çalıştı ve Ruanda savaşı sırasında Doğu Zaire’deki mülteci kamplarının güvenliği konusunda danışmanlık yaptı, diğerlerinin yanı sıra NATO adına Ukrayna’da çalıştı ve istihbarat, asimetrik savaş, terör ve dezenformasyon konularında çeşitli kitapların yazarı.

Özet
:
"Güney yarımküre bize burada ustaca bir cesaret dersi veriyor ve gezegene Batı dünyamızın ne kadar korkak ve yozlaşmış olduğunu gösteriyor."
Resim
Türkçe
X