Trump tarzı dış politika: "Gücünün yettiğini ez, yetmediğinin elini öp"
Trump'ın ABD'nin yeni başkanı seçilmesi ile birlikte dış politkada yaptığı hamleler ABD'nin dünyada oluşturduğu düzene ve algıya pek uymayan bir görünüm arzediyor. Saldırgan, elindeki gücü kabaca fayda devşirmek için kullanmaktan çekinmeyen ve karşı tarafın zayıflıklarından ona karşı pozisyon elde etmek için fayda elde etmekten sakınmayan çıplak çıkar odakli bir dış politika geliştiren Trump'ın, karşısında bileğini bükemediği bir güç olduğunda da çabuk pes ettiği ve karşı tarafın duruşunu veri kabul edip geri adım attığı savunuluyor.
Meduza internet sitesinin re-russia.net sitesinden derlediği yayınladığı aşağıdaki yazıda, konunun uzmanı akamisyen ve siyaset adamlarının da görüşlerine başvurularak ABD-AB ilişkisi ve ABD'nin Rusya ve Pasifik ile ilişkilerine dair Trump ve ekibinin açmazları ve bu gidişle sonunda toslayacakları yerle ilgili değerlendirmeler yapılıyor.
Bu değerlendirmeler, Trump'ın Gazze ile ilgili geliştirdiği 'Akdeniz Rivierası' projesi için de geçerli kabul edilebilir. Yazının Türkçe tercümesini okuyucularımızın dikkatlerine sunuyoruz:
----------------------
Donald Trump Ukrayna'daki savaşı sona erdirmek için müzakereleri başlattı ama bunu pek çok kişinin beklediği şekilde yapmadı. ABD heyeti önce Rus temsilcilerle bir araya geldi ve kısa süre sonra Trump neredeyse Kremlin yanlısı bir tutum aldı.
Seçimi kazandıktan sonra Trump'ın çevresinde Putin ile müzakere stratejisi konusunda iki görüş vardı. Ancak, daha uzun bir süreçten ve Rusya'ya baskı yapmak için yöntemler aranmasından yana olan Keith Kellogg, son hafta Kremlin ile temaslardan tamamen uzaklaştırıldı. Avrupa ve Ukrayna'nın müdahil olmadığı hızlı bir müzakere sürecini savunanlar üstünlüğü ele geçirdi. Moskova'yı çevrelemek için etkili önlemler alınmasında ısrar eden bu aktörler, Trump ekibinin siyasi saldırılarının ana hedefi haline geldi.
Trump'ın bağlı olduğu düşünülen çetin müzakere stratejisi, önemli bir tehdit ortaya koymayı ve bunun arka planında cazip bir teklif yapmayı içeriyor. Ancak Riyad'da Trump'ın müzakerecileri ilk aşamada başarılı olamadan ikinci aşamaya geçtiler. Sonuç olarak, Putin'in “ültimatomunun” neredeyse tüm noktalarında karşılığında tek bir resmi söz almadan bir dizi tavizi masaya koymak zorunda kaldılar.
Güçlü bir müzakereci olarak görülen Trump'ın aslında arkasında uzun bir başarısızlık izi var; bunların en önemlileri ABD'nin Afganistan'da çöküşüyle sonuçlanan Taliban'la anlaşma ve Kim Jong-un'la tamamen başarısızlıkla sonuçlanan nükleer müzakereler. Trump'ın yeni atağı aynı anda hem Kore hem de Afganistan senaryolarına benziyor.
Trump yönetimi Moskova'dan hiçbir şey almadan Avrupa ile kavga etmeyi ve Başkan Zelenskiy'e saldırmayı başardı bile. Dahası, 80 yıldır değişmeyen ve dış politikada iki partili uzlaşı ve Avrupa-Atlantik güvenliğinin bölünmezliği ilkelerine dayanan ABD dış politika stratejisi fiilen revize edildi. Buna karşılık yeni ekip partizan ve ideolojik mülahazaları ön plana çıkararak jeopolitik rakiplerden ziyade Amerika ve Avrupa'daki iç siyasi hasımlara saldırıyor.
Trump'ın amacı siyasi çevrelemenin odağını Çin'e kaydırmak olsa bile, Avrupa'da ABD'ye duyulan güven kaybı Asya'da ittifak kurma fırsatlarını etkileyecektir. Trump ekibinin Rusya ile Çin'in arasını açma umutları ise Rusya'nın Çin'e olan ticari bağımlılığı bağlamında amatörce ve gerçekçi görünmüyor. Bu umutların biraz olsun gerçekçi olabilmesi için Rusya'nın ticaretinin yaklaşık yüzde 30'unun yeniden Avrupa'ya yönlendirilmesi gerekecektir.
Sonuçta Trump ve ekibi, kendilerine sosyal medyada popülerlik kazandırmış ve kazandırmaya devam eden ancak Moskova ve Pekin üzerinde hiçbir etki yaratmayan hayali tehditler, projeler ve rakamlarla hareket ediyor. Ukrayna'nın bağımsızlığını güvence altına almak ve Avrupa'yı savunmak Trump'ın ekibinin ana hedefleri olmasa bile, henüz hiçbir şey bu ekibin diğer hedeflerine ulaşmada başarılı olacağını göstermiyor. Ancak gerçek şu ki, Trump'ın eylemleri sonucunda Putin istediğini elde etmeyi başardı.
Trump'ın ekibi Kremlin üzerinde yavaş yavaş baskı kurmak yerine hızlı hareket etmeye karar verdi.
Donald Trump başkan olarak göreve başladıktan sonra ekibi, seçim kampanyasında verdiği Ukrayna'daki çatışmayı bir gecede durdurma sözünün yerine getirilemeyeceğini anladı. Bunun yerine Putin'le “güçlü” bir anlaşma için yeni yönetimin Kremlin üzerindeki baskıyı arttırma ve Biden yönetiminin son yaptırımları uygulamaya koymasından bu yana daha da görünür hale gelen zayıflıklarından faydalanma becerisini göstermesi gerekiyordu.
Yeni yönetimde bu görüşün temsilcisi, Ukrayna ve Rusya özel temsilcisi olarak atanan ve çatışmayı sona erdirmek için daha fazla zaman - yaklaşık altı ay - ve Moskova üzerinde ek baskı gerekeceğini söyleyen Keith Kellogg'dur.
Trump ekibinin Kremlin'i Ukrayna'ya ABD askerleri ve çok sayıda füze göndermekle, onunla bir maden anlaşması yapmakla ya da Rus petrol ihracatını kısıtlamakla tehdit etme girişimleri, uygulanması zor ya da imkansız olduğu için başarısız oldu. Moskova'ya yönelik her türlü gerçekçi tehdit kaynak ve zaman gerektiriyordu.
Karakteristik olarak, son haftalarda Kellogg, Trump ekibinin Kremlin ile temaslarından tamamen uzak durdu. Trump'ın elçisinin Moskova'ya yaptığı ani ziyaretlere ya da Riyad'daki görüşmelere katılmadı ve hatta Washington'un Avrupalı liderlerle temaslarında arka planda kaldı.
Trump yönetiminin genel stratejisi de değişti: son bir hafta içinde saldırılar Kremlin'e değil, Başkan Zelenskiy ve Ukrayna'nın Avrupalı müttefiklerine yöneldi. Yani, anlaşmanın gerekli bir parçası olarak güvenlik garantileri ve Rusya'yı çevreleyecek etkili önlemler konusunda ısrar edenlere. Başkan Yardımcısı Vance, Münih'teki forumda ABD'nin Kremlin'le müzakerelerde Avrupa'nın konumunu ve çıkarlarını dikkate almaya niyeti olmadığını ve Avrupa'yı stratejik bir ortak olarak görmediğini aşağılayıcı bir şekilde açıkça ifade etti.
Ukrayna'nın kendi katılımı olmadan yapılacak bir anlaşmayı kabul etmeyeceğini söyleyen Devlet Başkanı Zelenskiy'e ise Trump, Putin'in Ukrayna'ya yönelik saldırısından kendisinin sorumlu olduğu suçlamasıyla karşılık verdi.
Riyad'daki görüşmelerin ardından Trump'ın temsilcileri görüşmelerin mantığı ve sonucu hakkında pek bir şey söylemedi ancak Başkan Trump'ın hızlı hareket etme niyetinde olduğunda ısrar etti. Bununla birlikte, Kellogg'da olduğu gibi, saldırgan ideologların Trump'a daha uzun ve daha ölçülü stratejilerin savunucularından daha yakın olacağına inanmak için nedenler var.
Trump'ın müzakere stratejisi başarısız oldu
Başkan Trump'ın hayranı olduğu zorlu müzakere stratejileri iki aşamadan oluşur: “anlamlı bir tehdit” ve buna karşı yapılan “elverişli bir teklif”. Bu durumda ilk aşamanın blöf olduğu ortaya çıktı ve Moskova'da da böyle algılandı. Ancak Başkan Trump yıldırım stratejisinden geri adım atmadı. Aslında Trump yönetimi, ilk aşamada (anlamlı bir tehdit) herhangi bir ilerleme kaydetmeden “sıkı pazarlık stratejisinin” ikinci aşamasına (olumlu bir teklif) geçti.
Trump ekibinin Putin'in önüne koyduğu tavizler yelpazesi etkileyici ve gün geçtikçe uzuyor. Görüşmeler başlamadan önce bile Başkan Trump, Putin'in işgalini etkili bir şekilde meşrulaştırmış, Ukrayna'nın Rusya tarafından ele geçirilen toprakların iadesi talebinden vazgeçmesi gerektiğini belirtmiş ve Ukrayna'nın NATO'ya katılma olasılığını kategorik olarak reddetmişti.
Fiilen Trump, Putin'in Ukrayna'nın kaderinin, Ukrayna'nın kendisinin ya da “kendine güvenmeyen” Avrupa'nın katılımı olmaksızın “büyük güçler” tarafından belirlenmesi gerektiği fikrine katılıyordu. Son olarak, Putin'in anlaşmanın imzalanmasından önce Ukrayna'da Zelenskiy'nin yerine geçecek devlet başkanı için seçim yapılması talebini de kabul etmiş görünüyor.
Aslında Riyad'da Kremlin'in tam bir diplomatik rehabilitasyonu ve Avrupa ile önceki Amerikan yönetiminin kendisine yönelik iddialarının yersiz olduğunun kabulü söz konusuydu. Moskova'ya sadece yaptırımların kaldırılması değil, petrol endüstrisine ve Arktik yataklarının geliştirilmesine yönelik Amerikan yatırımları bile vaat edildi.
Trump'ın ekibi Putin'in “ültimatomunu” madde madde yerine getiriyor ve olası tavizlerin ve “havuçların” listesi neredeyse tükenmiş durumda. Ancak Moskova herhangi bir karşı adım konusunda kamuoyuna tek bir açıklama yapmadı.
Dahası, Suudi başkentindeki görüşmeler sırasında Kremlin, Ukrayna'da herhangi bir yabancı askeri birliğe kategorik olarak müsamaha göstermeyeceğini açıkça ifade etti. Aynı zamanda Batılı istihbarat raporlarına göre Kremlin, Ukrayna'yı tamamen boyunduruğu altına alma yönündeki asıl hedeflerini değiştirmedi ve müzakere sürecini konumunu güçlendirmek için uygun bir fırsat olarak görüyor.
Başarısızlığın nedenleri Trump'ın hızla konuya ilgisini kaybetmesi ve ABD'nin deneyimsiz kişiler tarafından temsil edilmesidir
Trump güçlü bir müzakereci olarak ün yapmıştır. Başarılı bir anlaşması var: İsrail ile bazı Arap devletleri arasında yapılan bir anlaşma (Abraham Anlaşmaları olarak adlandırılan), ancak hala tamamlanmamış ve gerçekleştirilmemiş durumda.
Oryantalist Mikhail Korostikov Carnegie Politika'da Trump'ın müzakere başarısızlıklarının listesinin çok daha uzun olduğunu yazıyor. Bunlardan en çarpıcı olanları, ilk olarak, ABD ordusunun ve ABD yanlısı Afganistan hükümetinin arkasından Taliban'la yapılan ve Biden'ın başkanlığının başında ABD güçlerinin ülkeden kaçmasına yol açan müzakerelerdi. İkinci olarak da Kuzey Kore'nin nükleer programı konusunda Kim Jong-un ile yürütülen müzakereler.
Korostikov'a göre Trump'ın Kuzey Kore stratejisi ve bu stratejinin başarısızlığı, bugün Moskova'ya yapılan hamlenin yörüngesine çok benziyor. O zamanlar Trump önce Pyongyang'ı sözlü tehditlerle bombardımana tutmuş, ardından Kuzey Kore yönetiminin muğlak taviz vaatlerine inanmış ve Kim Jong-un'u ilgi işaretleri ve ikili zirvelerle baştan çıkarmaya çalışmıştı.
Trump'la yapılan görüşmelerin ve bir dizi nezaket gösterisinin siyasi meyvelerini toplayan Koreli diktatör, nükleer denemelere ve nükleer programını genişletmeye devam etti.
Korostikov, Trump'ın çözülemez gibi görünen anlaşmazlıkların üzerine cesaretle gitmeye hazır olduğunu, ancak bu hevesinin bir dezavantajı olduğunu, detaylara derinlemesine inme konusunda isteksiz olduğunu ve bir sorun anında çözülemezse o soruna olan ilgisini hızla kaybettiğini yazıyor. Kremlin'in atağı aynı anda hem Kore hem de Afganistan senaryolarını tehlikeli bir şekilde anımsatıyor.
Obama yönetiminin eski dış politika danışmanlarından Brett Bruen, Reuters ile yaptığı bir söyleşide Riyad'daki görüşmeleri “bir saatlik amatörlük” olarak tanımladı. Toplantıda Moskova'yı Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ve Putin'in dış politika yardımcısı Yuri Ushakov temsil etti. 30 yılı aşkın bir süredir bu görevde bulunan iki deneyimli isim, masanın diğer tarafında ise Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz ve Özel Temsilci Steve Whitkoff yer aldı.
Yale Üniversitesi profesörü ve Rusya ve Ukrayna uzmanı Timothy Snyder da Bruen gibi ABD ekibinin üst düzey uluslararası müzakerelerde neredeyse hiç deneyimi olmadığını, Ukrayna ve Rusya konusunda bölgesel uzmanlığı bulunmadığını ve konuyla ilgili hiçbir bilgisi olmadığını söyledi.
Temsilciler Meclisi Ukrayna Grubu'nun eş başkanlığını yürüten Demokrat Jake Okincloss Reuters'a yaptığı açıklamada, Rusya'nın ilk turda tam bir zafer kazandığını, Kremlin'in Ukrayna ve NATO'yu dışlayan ikili diplomatik ilişkilerin normalleşmesini sağladığını ve bunun için hiçbir fedakarlıktan kaçınmadığını söyledi.
“Bu, güçlülerin zayıf olarak algıladıkları kişiler adına karar verdikleri ilk durum değil”
Trump'ın eylemleri Amerikan dış politikasının tüm geçmişini baltalıyor
Moskova, Suudi Arabistan'daki görüşmelerin sonuçlarından duyduğu memnuniyeti açıkça ifade etti. Bu açıklama önce katılımcıları Lavrov ve Ushakov, ardından da bizzat Putin tarafından yapıldı. Ancak Kremlin'e yakın analistler ilk turun sonuçlarıyla ilgili olarak itidalli olduklarını ifade ettiler ki bu da Moskova'nın tavizlerin devam edeceğine dair umutlarını yansıtıyor (zaten tüm kartlarını ortaya koymuş ve müttefikleriyle kavga etmiş olan Trump'ın görüşmelerin sonucuna Kremlin'den çok daha fazla ihtiyacı var).
Aynı zamanda, Avrasyalı Batı karşıtı köktendinciliğin ideoloğu Alexander Dugin, propagandacı Radyo Sputnik'e verdiği bir röportajda şunları söyledi: “Modern ABD'nin ideolojik konumunun radikal yeniliği, diyaloğumuz için büyük fırsatlar yaratıyor... Bu ideoloji şaşırtıcı bir şekilde bizimkiyle örtüşüyor, bu nedenle Putin ve Trump arasındaki görüşme için tamamen yeni dünya görüşü koşulları yaratıldı.”
Başkan Yardımcısı Vance'in Münih'te yaptığı ve aslında Trump ekibinin Amerikan dış politikasının temellerini gözden geçirme beyanı olan konuşmasından edindiği izlenim bu. Geçtiğimiz 80 yıl boyunca bu politika, Avrupa-Atlantik ittifakına ve başta güvenlik olmak üzere ilkeli dış politika hedefleri üzerinde iki tarafın uzlaşmasına dayanıyordu.
Vance'in konuşması ve ABD yönetiminin eylemleri bu doktrini tersine çevirmektedir. Trump ekibi, ilk olarak müttefiklerinin güvenliği konusundaki sorumluluğundan kaçtığını, ikinci olarak da mevcut AB liderliğiyle uğraşmak istemediğini, ancak ideolojik olarak kendisine yakın aşırı sağcı güçlerin Avrupa'da iktidara gelmesini memnuniyetle karşılayacağını açıkça ortaya koymuştur.
Münih Forumu marjında Almanya Şansölyesi Scholz ile görüşmeyi reddeden ve yaklaşan seçimlerde konumunu güçlendirmeyi amaçlayan sağcı AfD'nin lideriyle görüşen Vance'in sözleri de bunu açıkça ortaya koymaktadır. Başka bir deyişle, ABD Başkan Yardımcısı ABD'nin temsilcisi olarak değil, belirli bir parti grubunun temsilcisi olarak konuşmuş ve parti çıkarlarını ulusal çıkarlardan, yani Trump'a oy veren ve vermeyen tüm Amerikalıların çıkarlarından üstün tutmuştur.
The New York Times'ın haberine göre, Trump'ın ideolojik muhaliflerini savaştan sorumlu tutan ve Başkan Putin'in şahsında “saldırganın hakkını” saygıyla savunan yorumları da temel ilkelerin gözden geçirilmesi gibi görünüyor. “Bu, 80 yıllık Amerikan dış politikasının utanç verici bir şekilde tersine çevrilmesidir. Şimdi nüfuz alanları yaratmak için saldırganlığı meşrulaştırıyoruz” diyor radikal Cumhuriyetçi Başkan George W. Bush Jr'ın eski yardımcılarından Cory Schake.
Bir sonraki seçimde Amerikalı seçmenler yine tercihlerini yapacak ve çok farklı görüşlere sahip bir siyasetçi başkan olabilir. Ancak özellikle ABD'nin dünyadaki benzersiz siyasi rolü, Amerika'nın dış politika öncelikleri haritasının her dört yılda bir değişmemesi ve müttefik ilişkilerinin on yıllardır güçlendirilmesi olmuştur.
Belki de Trump Rusya-Çin ittifakını yok etmek istiyor. Ancak başarılı olması pek olası değil
Yeni Amerikan yönetiminin Avrupa ile ittifak ilişkilerini reddetmesi, Amerikan dış politikasının ana odağını Çin'i çevrelemeye kaydırma stratejisinin bir parçasıdır. Trump'ın stratejisine ilişkin The Economist tarafından geliştirilen popüler görüş budur.
Şu anda ABD her iki cephede de yeterli askeri varlığı gösterecek güce sahip değil, dolayısıyla Avrupa'daki çatışmanın yükü Avrupalıların sırtına yüklenmeli. Bu görüşün ve Avrupa'nın askeri harcamalarını önemli ölçüde arttırması talebinin kesinlikle mantıklı gerekçeleri var.
The Economist, aynı günlerde Honolulu Savunma Forumu'nda bir araya gelen askeri uzmanlar ve Amerikalı generallerin görüşlerinin ise farklı olduğunu belirtiyor. Bazıları mevcut askeri dengenin ABD'nin Pasifik bölgesine odaklanmasını gerektirdiğini savunurken, diğerleri “caydırıcılığın ancak bölünmez olabileceğini” ve Amerika'nın Avrupa'da bir müttefik olarak güvenilirliğini kaybetmesinin Asya'daki güvenilirliğini de aynı şekilde etkileyeceğini söylüyor.
Biden yönetimi Asya'daki müttefik bloğunu güçlendirmek için aktif bir şekilde çalıştı, ancak bir sonraki başkanın önceki tüm taahhütleri tek bir vuruşla silebileceğine inanmak için hiçbir gerekçe göstermedi. Trump ve ekibinin hareket tarzı, Avrupa-Atlantik bloğundaki çekişmelerin ortasında ittifaklarını güçlendiren Rusya ve Çin'in politikalarıyla tam bir tezat oluşturuyor.
Bazı uzmanlar, Putin'e karşı vurgulanan saygılı tutumu, büyük ölçekli tavizleri ve geniş vaatleri Trump'ın Moskova ve Pekin arasındaki ittifakı bozma arzusuyla açıklıyor. Bu bağlamda Bakan Rubio'nun ABD-Rusya ilişkilerinde “ortak çıkarları ilgilendiren jeopolitik konularda” ve “benzersiz, potansiyel olarak tarihi ekonomik ortaklıklar” konusunda “olağanüstü fırsatların belirlenmesi” hakkındaki sözlerini yorumluyorlar.
Rubio'nun ifadeleri, Rusya'nın Çin'e olan bağımlılığı göz önünde bulundurulduğunda, Trump'ın stratejisinin diğer unsurlarıyla aynı amatörlükle doludur. 2024 yılında Çin, Rusya'nın tüm ihracatının %31'ini ve ithalatının %39'unu, yani tüm dış ticaret cirosunun %35'ini oluşturuyordu. Bunu değiştirmek için büyük bir çaba ve çok zaman gerekecektir.
Aynı zamanda ABD'nin bu süreçte neredeyse hiçbir kozu yok. ABD-Rusya ekonomik ilişkileri hiçbir zaman kayda değer olmadı: 2021 yılında ABD, Rusya'nın ticaret cirosunun %4'ünden biraz fazlasını oluşturuyordu. Oysa tam ölçekli savaşın patlak vermesinden önce Rusya'nın ana ticaret ortağı Avrupa'ydı: AB, 2021'de Rusya'nın ticaret cirosunun yüzde 36'sını oluşturuyordu. Bu hacimler esas olarak Çin'e (ve ihracat açısından Hindistan'a) doğru yeniden yönlendirildi.
Önceki üç yılda, önceki ABD yönetimiyle yakın işbirliği içinde, bu ticaret akışlarını terk etmek için büyük çaba sarf eden Avrupalıların bugün bu ticaret akışlarını yeniden yönlendirmeye nasıl ikna edilebileceği açık değildir. Peki bir sonraki ABD başkanının, hatta üç yıl sonra Trump'ın kendisinin bu konudaki tutumu ne olacak?
Muhtemelen Kuzey Kutbu'ndaki gelişmeleri kastettikleri benzersiz ekonomik ortaklıklara ilişkin mevcut Amerikan vaatleri, X ağındaki tivitlere veya Truth Social ağına daha uygundur, ancak herhangi bir tür ciddi teklif olarak kabul edilemez. Yeni Trump yönetiminden gelen teklif ve tehditlerin çoğu için de aynı şey söylenebilir: Bunlar Trump'ın destekçileri ve onun Amerika'daki ve dünyadaki “acımasız” siyasi tarzı üzerinde yaratmaları gereken bilgi etkisi için tasarlanmışlardır, ancak pratikte gerçekleştirilemezler ve bu da Moskova ve Pekin tarafından gayet iyi anlaşılmaktadır.,
Sonuçta, ABD'nin Ukrayna'ya verdiği desteğin ölçeği ya da Trump ve ekibinin Zelenskiy'e verdiği desteğin düzeyine ilişkin efsaneler ve sahte rakamlar, Rusya ve Çin tarafından oluşturulan bilgi saptırma birimlerinde uydurulmuştur ve fikirlerini yaymak için bunlara güvenen bir yönetimle başa çıkmakta zorluk çekmeyeceklerdir.
Ukrayna'nın bağımsızlığını güvence altına almak ve Avrupa'yı Putin'in yarattığı tehditten korumak Trump ekibinin hedefleri olmasa bile, henüz hiçbir şey bu ekibin bunları başaracağını göstermiyor. Ancak Putin'in eninde sonunda hedeflerine ulaşmayı başardığı gerçeği, dünyanın kabul edeceği ve içselleştireceği bir gerçek olacaktır.
KAYNAK: 1.https://meduza.io/
2. re-russia: The Politics of Twitter Dilettantism