Yemen, Kızıldeniz ve Afrika Boynuzu'nda krizler

 

 

 

Foreign Policy'de konusunda uzman dört yazarın kaleme aldıkları aşağıdaki makalede Yemen'de Ensarullah'ın Gazze'ye destek için İsrail'e yük taşıyan gemilere saldırı başlatmasıyla beraber ABD'nin bölgeye intikal ettiği uçak gemisi grubu ve müttefiklerin desteğine rağmen saldırıların sonuç vermediği, aslında Yemen ve Husi'lerin ötesinde Afrika Boynuzu diye tabir edilen bölgenin bir dizi çatışma ve istikrarsızlık barındırdığı belirtiliyor ve ABD yönetimine bu konuda atılabilecek adımlarla ilgili tavsiyelerde bulunuluyor.

 

Sudan iç savaşı, Etiyopya-Somali ve Etiyopya-Mısır ilişkileri üzerine değerlendirmelerin yer aldığı yazıyı tercümesiyle okuyucularımızın dikkatine sunuyoruz:

 

 

Kızıldeniz krizi Husilerin ötesinde anlamlar taşıyor

 

Şiddet Sarmalından Kaçınmak İçin Amerika Afrika Boynuzu'nun İstikrarına Yardım Etmeli

 

Kızıldeniz kriz içinde. Fırtınanın merkezinde, Hamas'ın İsrail'e karşı yürüttüğü savaşı desteklemek amacıyla dünyanın en önemli deniz boğazlarından birinden geçen gemilere saldırı dalgası başlatan Yemen'in Husi isyancıları var. Kızıldeniz'deki Husi girişimi, 2010 yılında zirveye ulaşan Somali korsanlığı sorunu gibi küresel ticarete ciddi maliyetler yüklüyor. ABD ve bazı müttefikleri bu tehdidi askeri olarak bastırmak için devreye girerek Yemen içindeki Husi mevzilerini bombaladı. Ancak bu olay Kızıldeniz güvenliğinin zorluklarını gösterse de, kriz Yemen'den kaynaklanan sorunların çok ötesine uzanıyor.

 

Husilerin Yemen'deki yükselişini körükleyen siyasi şiddet ve Yemen'in parçalanması şimdi Afrika Boynuzu'nun tamamını kasıp kavuruyor. Sudan'dan Somali'ye uzanan metastaz halindeki devlet içi ve devletler arası çatışmalar ağı, aşırılık yanlısı militan şebekeleri, Batı çıkarlarına ve özgür-açık bir Kızıldeniz'e düşman ülkeler için alan yaratarak Boynuz boyunca benzeri görülmemiş bir kaosa yol açabilir. Durumun daha da kötüye gitmesini önlemek, Boynuz'daki çoklu çatışmaları yatıştırmak için geniş tabanlı bir diplomatik koalisyon oluşturmak  gerekecektir. Ancak böyle bir çaba ABD'nin agresif diplomatik desteği olmadan başarıya ulaşamaz.

 

ABD öncülüğündeki bir girişimin, Sudan gibi yerlerde savaşan aktörlere askeri destek veren Birleşik Arap Emirlikleri ve İran gibi dış tarafların istikrarı bozucu müdahalelerini caydırması gerekecektir. Ayrıca, Sudan ve Etiyopya'da en şiddetli tehdit olan bölge çapında bir kıtlığı da önlemesi gerekecektir. Bu ürkütücü görevlerin üstesinden gelmek, ABD Başkanı Joe Biden da dahil olmak üzere üst düzey ABD yetkililerinin diplomatik girişimlerini artırmasını gerektirecektir. Bölgenin birbirine bağlı krizleri daha da kötüleşirse, ABD çıkarlarına ve özgür-açık bir Kızıldeniz'e düşman olan taraflar bu önemli deniz koridorunda stratejik avantaj elde edebilir.

 

BÖLGE SAVAŞ HALİNDE

 

Birden fazla savaş Afrika Boynuzu'nda derin bir istikrarsızlığa neden oluyor ve Kızıldeniz'deki krize katkıda bulunuyor. 2018'den 2019'a kadar halk isyanları Etiyopya ve Sudan'da uzun süredir devam eden otoriter rejimleri devirdi, ancak o zamandan beri her iki devlet de şaşırtıcı düzeyde şiddete sürüklendi. Etiyopya'nın federal yetkilileri ile Tigray bölgesinden güçler arasında iki yıl süren savaş 500,000'den fazla insanın ölümüne ve milyonlarca insanın yerinden olmasına neden oldu. Bu çatışmayı sona erdiren Kasım 2022 anlaşması, en tartışmalı hükümlerinin çoğu uygulanmayı beklediği için giderek daha fazla baskı altında. Etiyopya'nın en büyük iki bölgesi -Oromia ve Amhara- içinden çıkılmaz isyanlardan muzdarip ve Oromia'daki çatışmayı barışçıl bir şekilde çözmeye yönelik görüşmeler Kasım ayında başarısızlıkla sonuçlandı. Ülkenin başkenti Addis Ababa istikrarını korusa da, kırsal hinterlandın çoğunda güvensizlik sabittir.

 

Etiyopya'daki iç gerilimler, yaşlanan bir lider ve potansiyel olarak değişken bir siyasi atmosferde kendi kendine ortaya çıkan sorunlarla baş etmeye çalışan Eritre ile kötüleşen bağlarının arka planını oluşturuyor. Eritre'nin 78 yaşındaki Devlet Başkanı İsaias Afwerki, otuz yıldır iktidardadır ve kendisinden sonrası için çok az uygulanabilir mekanizmaya sahip son derece kişiselleştirilmiş bir otokrasiye başkanlık etmektedir.

 

Ocak ayında, denize kıyısı olmayan Etiyopya, 1991 yılında Somali'den ayrılan ancak egemenliği hiçbir ülke tarafından tanınmayan Somaliland ile liman erişimi konusunda bir mutabakat zaptı imzaladı. İmza sırasında Somaliland Cumhurbaşkanı Muse Bihi Abdi, anlaşmanın Etiyopya'nın Somaliland'ı bağımsız bir devlet olarak tanımasını içereceğini, bunun da Addis Ababa ile Mogadişu arasında ciddi bir anlaşmazlığa yol açabileceğini ve Somali'yi istikrara kavuşturma yönündeki kırılgan çabaları rayından çıkarabileceğini söyledi.

 

Etiyopya mal ve hizmetlerinin geleneksel liman çıkışı olan Cibuti, Etiyopya-Somaliland bağlarının derinleşmesinin siyasi ve ekonomik yansımalarıyla da karşı karşıya kalabilir. Cibuti aynı zamanda siyasi miras konusunda belirsizliklerle de karşı karşıyadır.

 

Etiyopya'da bunlar yaşanırken, Sudan devleti fiilen çöktü. Sudan'ın parçalanmış güvenlik aygıtı, Ekim 2021'de Başbakan Abdalla Hamdok'un geçici yönetimini devirdi ve ardından Nisan 2023'te yıkıcı bir iç çekişmeye sürüklendi. 2024 yılının başlarında ülke, tahminen 10 milyon insanın evlerini terk etmesine neden olan şiddet olaylarıyla dünyanın en büyük yerinden edilme krizinin yaşandığı yer haline geldi. Savaşın büyük bölümünde başkent ve ülke fiilen ikiye bölündü ve ana savaşan taraflar - Hızlı Destek Güçleri (RSF) ve Sudan Silahlı Kuvvetleri (SAF) - her ikisinin de kırabileceklerine inandıkları maliyetli bir çıkmaza kilitlendi. Endişe verici bir şekilde, RSF'nin Sudan'ın doğusuna saldırılar başlatması, her iki tarafın da iç parçalanma belirtileri göstermesi ve her birinin mezhepsel çizgiler boyunca seçmenleri harekete geçirmeye çalışmasıyla, zaten acımasız olan bu savaş daha da ölümcül hale gelmeye hazırlanıyor.

 

Sudan'daki savaş Güney Sudan petrolünün Kızıldeniz'e geçişini de sekteye uğrattı ve Güney Sudan'ın başkenti Juba'daki yetkililere akan gelirin yüzde 75'inden fazlasını kesti. Bu paranın kaybı, savaşın parçaladığı ülkenin siyasetini belirleyen patronaj temelli anlaşmaları çökertiyor. Devlet memurlarının yanı sıra ordu ve güvenlik güçleri de aylardır maaş alamıyor ve bu endişe verici gelişme, bu yılın sonlarında yapılması beklenen belirsiz ve potansiyel olarak istikrarsız bir seçim sürecinin öncesinde yaşanıyor.

 

Doğuda ve kuzeyde, Sudandaki kargaşa, Etiyopya'nın federal hükümeti, Tigrayan yetkilileri ve Eritre arasındaki üç yönlü gerilime katkıda bulunuyor ve bunların hepsi de Sudan'ın doğusundaki güç dengesiyle yakından ilgileniyor. Bu durum, Mısır ve Sudan'ın su tedarikini etkileyen devasa bir altyapı projesi olan Büyük Etiyopya Rönesans Barajı ile ilgili müzakereleri de felce uğrattı. Son görüşme turu, Mısır ve Etiyopya arasındaki kötü niyet suçlamaları nedeniyle Aralık ayında çöktü.

 

Kenya, vergi ile ilgili son protestoların ve ardından kabinenin feshedilmesinin de gösterdiği gibi, vatandaşların önceliklerine cevap verebilmek için bütçelerini dengeleme baskısı altındaki liderlerle kendi siyasi dönemecinde bulunuyor. Kenya'nın sınırlarında kopan fırtına da liderlerin zamanını, dikkatini ve diplomatik liderliğini giderek daha fazla gerektiriyor.

 

İSTİKRARSIZLIK KAYNAKLARI

 

Bu bölge istikrarsızlığa yabancı değil. Ancak mevcut krizin ölçeği ve kapsamı daha önce görülmemiş boyutlarda. Ayrıca yirmi birinci yüzyılın değişen küresel düzeninde ortaya çıkan üç sorunla daha da kötüleşiyor. Bunlardan ilki, Boynuz ve Kızıldeniz'i en çok ilgilendireni, arka bahçelerinde ve uluslararası sahnede kendilerini göstermeye hevesli orta güçlerin artan gücüdür. 2014'te Yemen'de patlak veren iç savaş ve üç yıl sonra Körfez ülkeleri arasında yaşanan (Katar'ın komşuları tarafından abluka altına alındığı) kriz, yerel müşteriler edinmek ve bölgesel rakiplerine stratejik üstünlüğü kaptırmamak isteyen Ortadoğulu güçlerin Boynuz boyunca mali ve askeri müdahalelerde bulunmasına yol açtı.

 

Bu mücadeleyi tetikleyen rekabetler azalmış olsa bile, saldırgan müdahale biçimi ve bunun zayıflatıcı etkileri azalmadı. Para ve askeri teçhizatla dolup taşan Boynuz'daki yerel aktörler, uzlaşmaktan ziyade baskıya başvuruyor. Birleşik Arap Emirlikleri, Sudan ( burada RSF'yi destekliyor) ve Etiyopya'daki (burada Başbakan Abiy Ahmed'i destekliyor) son müdahalelerinin gösterdiği gibi, bu sorunlu faaliyetin merkezinde yer alıyor. Ancak aralarında Mısır, İran, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye'nin de bulunduğu pek çok başka ülkenin de bu yaşananlarda payı vardır.

 

Birleşen demografik, iklimsel ve makroekonomik baskılar düzensizlik için ek katalizörler olarak hizmet ediyor. Bölge genelindeki genç nüfus artışı ve hızlı kentleşme, ekonomik hareketlilik için birçok hükümetin karşılayamayacağı yeni talepler yaratıyor. 2020 ve 2023 yılları arasında, Afrika Boynuzu 1980'lerden bu yana en kötü kuraklığa neden olan beş başarısız yağmur mevsimi yaşadı; bu arada Güney Sudan ve Kenya zayıflatıcı sellerden muzdarip oldu. Çatışmalarla birleşen bu çevresel şoklar Sudan, Güney Sudan ve Tigray'de akut açlık krizleri yaratıyor ve yaklaşık 30 milyon kişi açlık riski altında. Bölgedeki neredeyse tüm ülkeler, tedarik zinciri kesintilerinden artan borçlanma maliyetlerine kadar, kontrolleri dışındaki küresel ekonomik güçlerin neden olduğu borç, yüksek enflasyon ve ciddi döviz kıtlığının zehirli bir kombinasyonundan muzdariptir.

 

Bu arada, küresel düzeydeki çok uluslu yapının çöküşü, Boynuz'un çoklu krizlerine yönelik uluslararası tepkileri zayıflattı. Dört yıl boyunca Çin, Rusya ve ABD arasındaki jeopolitik rekabet, BM Güvenlik Konseyi'nin Sudan ve Etiyopya'daki savaşlarla ilgili ciddi bir karar almasını engelledi. Afrika Birliği'ndeki güç simsarları, örgütün kurucu ilkesi olan "kayıtsız kalmama" ilkesini büyük ölçüde rafa kaldırarak, herhangi bir barış sürecinde önemli roller talep etseler bile bu çatışmaları bitirmek için çok az şey yaptılar.

 

Bu çatışmalar, herhangi bir barış sürecinde önemli roller talep etseler bile. Boynuz'un bölgesel ticaret örgütü olan Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesi, iç çekişmeler nedeniyle felç olmuş durumda ve bazı üye devletleri dışlayacak bir barış girişiminde bulunarak gemiyi sarsmakla ilgilenmiyor.  Afrikalı çok taraflı örgütler harekete geçmeye istekli olsalar bile, Kızıldeniz'de Afrikalı ve Ortadoğulu devletleri bir araya getiren ve bölgeler arası çözümleri mümkün kılan bir platformun olmadığı bir dönemde, başarı için Orta Doğu'daki güçlü oyuncularla işbirliği yapmak gerekecektir.

 

 

Sudan devleti fiilen çökmüş durumda.

 

Bu artan istikrarsızlık bölge halkı için felaket olmuştur. Ayrıca Batı çıkarlarına ve özgür-açık bir Kızıldeniz'e düşman olan bir dizi aktör tarafından da istismar edilecektir. Örneğin cihatçı grup El Şebab, Somali'de bir ayaklanma başlatmaya hazırlanıyor. Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh grubu bastırmak ve örgütün ulusal söylemi şekillendirme kabiliyetini azaltmak için mücadele ediyor. Etiyopya ile Somaliland arasında artan yakınlık ve yönetimi ile Somali'nin birlik üyesi devletleri arasındaki rekabet dikkatini dağıtmış durumda. Ayrıca uluslararası ortaklardan gelen askeri desteğin azalmasıyla da karşı karşıya.

 

Bazı gözlemciler açıkça El Şebab'ın 2009-2012 yılları arasında güçlü bir varlık gösterdiği Mogadişu'ya geri döneceğini düşünüyor ki bu Taliban'ın 2021'de Afganistan'ın başkenti Kabil'e dönmesiyle kıyaslanabilecek bir sonuç. Bu gerçek, komşu Kenya'yı ve hatta tarihsel olarak grubun saldırılarına karşı bağışıklığı olan ancak Temmuz 2022'de büyük bir saldırıya tanık olan Etiyopya'yı derhal tehlikeye atacaktır. Batılı istihbarat yetkilileri Sudan'da hüküm süren kaosun, Sahel ve Libya'dan El Kaide ve İslam Devleti'nin (IŞİD olarak da bilinir) yerel terör ağları veya bağlıları için yeni açık kapılar yaratacağından açıkça endişe ediyor.

 

Kızıldeniz ve Aden Körfezi'nde ve çevresinde revizyonist devletler de iktidar için somut tekliflerde bulunuyor.. Rus paralı asker birliği Wagner paramiliter grubu, RSF'ye destek sağladı ancak Kremlin şimdi ülkenin altın ekonomisindeki payını korumak ve Moskova'ya Sudan kıyılarında bir Kızıldeniz deniz üssü sağlayacak 2020 anlaşmasını gerçekleştirmek amacıyla Sudan savaşının her iki tarafını da destekliyor. Rusya'nın Sudan'daki etkisi artık çok önemli. Rusya ayrıca bu stratejik Kızıldeniz devletiyle bağlarını derinleştirmek için Eritre'nin Etiyopya ile ilgili güvensizliklerinden yararlanıyor.

 

Bu arada İran da ilerleyişini sürdürüyor. 2015 yılında Suudi baskısı, bölgedeki devletlerin Tahran ile ikili ilişkilerini azaltmasına yol açtı ancak şimdi Sudan savaşında aktif bir oyuncu durumunda ve ülkenin güvenlik aygıtıyla tarihsel bağları yeniden kurmak amacıyla son aylarda SAF'a silah sağlıyor. Bu durum, İran'ın Tigray savaşının zirvesinde Etiyopya ordusuna insansız hava araçları sağladığına dair kanıtların ardından geldi.

 

DOSTLARINIZA YASLANIN

 

Boynuz'da yaşanan çoklu krizler ancak bölgedeki aktörler tarafından sürdürülebilir bir şekilde çözülebilir. Ancak bu aktörlerin çoğu ABD'nin barış için kritik bir katalizör olması gerektiğinin de farkında. Biden yönetimi de bu gerçeği takdir ediyor. ABD, Sudan ve Etiyopya'daki savaşları çözmeye ve Etiyopya-Somaliland anlaşmasıyla ilgili gerilimi azaltmaya yönelik diplomatik çabaların merkezinde yer alıyor. Ayrıca bölgeye insani yardım sağlayan önde gelen kaynaklardan biri olmaya ve bölgesel terörle mücadele çabalarının kilit destekçilerinden biri olmaya da devam ediyor.

 

Ancak bu çabaların bölgenin gidişatını durdurmadığı da açıktır. ABD'nin rakiplerinin Kızıldeniz boyunca siyasi ve askeri nüfuzlarını genişletmek için Boynuz'un istikrarsızlığından yararlanmasını içeren yaklaşmakta olan stratejik felaketi önlemek için, bölgesel gerilimleri azaltma çabalarını artırmalı ve Kızıldeniz arenasını (deniz yolu ve Boynuz ve Körfez'deki çevre ülkeler (kıyı ve ötesi)) bağlantılı bir jeopolitik alan olarak ele almalıdır.

 

Orta Doğu devletlerinin Boynuz'daki faaliyetleri çok uzun zamandır ABD hükümeti içindeki Afrika odaklı diplomatların endişesi olmuş, ancak Yakın Doğu odaklı diplomatik bürokrasideki meslektaşları ve daha geniş dış politika aygıtı tarafından önceliklendirilmemiştir. İlk adım, kaosun çoğunun temelinde yatan istikrarsızlaştırıcı Orta Doğu müdahalelerini caydırmak için ABD'nin güçlü bir çaba göstermesi olacaktır.

 

BAE, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi kilit müdahil ülkelerin çoğu ABD'nin ortakları olduğundan, Washington, bu ülkelerin davranışlarıyla ilgili endişeleri ikili diyaloglarda önemli ölçüde gündeme getirilmelidir. ABD bu dostlarına, müdahalelerinin uzun vadeli ekonomik çıkarlarına zarar verdiğini, ABD'nin ikili işbirliğini derinleştirmesini zorlaştıracak şekilde itibarına zarar verdiğini ve kötü niyetli aktörlerin bölgedeki etkisini arttırdığını anlatmalıdır. Orta Doğu devletlerinin Sudan'da ve Boynuz'daki sorunlu faaliyetlerine dair belli bir farkındalık sergileyen ABD Kongresi, bu hoşnutsuzluk mesajını pekiştirmeli ve bu mesaj yerine getirilmediğinde yönetime baskı yapmalıdır. Yönetimin, Orta Doğu'nun Boynuz'a müdahalesinin niteliği ve sonuçları ile ABD'nin tepkileri hakkında kamuya açık rapor vermesini gerektiren oturumlar ve yasalar devreye sokulmalıdır.

 

ABD ayrıca bölgedeki krizin ve şiddetin derinliğinin doğrudan bir belirtisi olan Boynuz'daki kıtlığı önlemek için de harekete geçmelidir. Bunun için, gıda ve temel ihtiyaç maddelerinin güvenli geçişini sağlamak üzere silahlı aktörler, uluslararası yardım kuruluşları, yerel insani yardım kuruluşları ve iş çevreleriyle anlaşmalar yapmakla görevli bir insani yardım koordinatörünün atanması gerekmektedir. Şu anda en acil sorun, savaşan tarafların yardımların ülkenin uluslararası sınırları ve kontrol hatları boyunca hareketini engellediği Sudan'da yaşanmaktadır.

 

Amerika Birleşik Devletleri Boynuz boyunca kıtlığı önlemek için harekete geçmelidir.

 

Bu nitelikteki bir diplomatik girişim ancak ABD Başkanı Joe Biden ve Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın yanı sıra bölgede ağırlığı olan kilit savunma ve istihbarat yetkililerinin kanıtlanabilir ve sürekli bir angajmanıyla başarıya ulaşabilir. ABD'nin en üst düzey liderlerinin görünür rolü, krizin karmaşıklığına uygun olarak daha iyi personel ve kaynaklara sahip olması gereken ABD'nin bölgedeki elçilerinin elini güçlendirebilir. Krize bu düzeyde ilgi gösterilmediği sürece, ABD'nin bu stratejik bölgedeki güvenilirliği, ABD'li üst düzey politika yapıcıların Gazze ve Ukrayna sorunlarıyla (Amerikan başkanlık seçimlerinden bahsetmiyorum bile) meşgul oldukları ve Afrika'daki bir krizle sürekli olarak ilgilenip çözmeye çalışmadıkları izleniminin Boynuz'da yaygınlaşmasıyla zedelenmeye devam edecektir. Bunun bir sonucu olarak da ABD, bölgedeki temel Amerikan çıkarlarını paylaşamayan Körfez ülkelerine boyun eğmeye razı olacaktır.

 

Amerika Birleşik Devletleri tek başına hareket etmemelidir. Kızıldeniz ve Afrika Boynuzu'ndaki istikrarsızlık Avrupa'nın iş ve ticari çıkarları için doğrudan bir ekonomik ve güvenlik tehdididir. Göç, Avrupa'daki siyasi tartışmaları domine eder hale gelmiştir ve Boynuz'daki istikrarsızlığın yoğunlaşması, bu sorunu daha da kötüleştirerek Avrupa siyasetini transatlantik ittifakı karmaşıklaştıracak şekilde daha da çarpıtma riski taşımaktadır. Amerika Birleşik Devletleri, Sudan ve Etiyopya'daki ikiz savaşları sona erdirmek için arabuluculuğu desteklemeye özel olarak odaklanarak, bölgesel barışı güvence altına almak için aktif çabalarda Avrupa Birliği, üye devletleri ve Birleşik Krallık ile ortaklık kurarak Avrupa'nın bölgedeki doğrudan çıkarlarından yararlanmalıdır. Benzer şekilde, BM Genel Sekreteri António Guterres, Afrika Birliği ve üye devletleriyle yakın işbirliği içinde çalışarak, Boynuz'un çoklu sıcak noktalarını yönetmeye çalışan bir dizi uluslararası elçi arasında daha iyi koordinasyonu kolaylaştırarak daha derin bir krizin önlenmesinde üst düzey bir rol oynayabilir.

 

Kızıldeniz'i istikrara kavuşturmak için henüz çok geç değil ancak şiddet ve ülkelerin parçalanması yayıldıkça ve ABD'nin rakiplerinin etkisi arttıkça zaman daralıyor. ABD ve ortakları karadaki krizlerin genişlemesini durdurmak için harekete geçmeli ya da dünyanın en hayati su yollarından birinde daha fazla istikrarsızlık akıntısının peşinden gitme riskini göze almalıdır.

 

 

 

YAZARLAR: 

Johnnie Carson, Alex Rondos, Susan Stigant, ve Michael Woldemariam

JOHNNIE CARSON, ABD Barış Enstitüsü Başkanının Kıdemli Danışmanıdır. 2009-2013 yılları arasında ABD'nin Afrika İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak görev yapmıştır. 

ALEX RONDOS, ABD Barış Enstitüsü Afrika Merkezi'nde Kıdemli Danışman olarak görev yapmaktadır. Daha önce Avrupa Birliği'nin Afrika Boynuzu Özel Temsilcisi olarak görev yapmıştır. 

SUSAN STIGANT, ABD Barış Enstitüsü Afrika Programları Direktörüdür. 

MICHAEL WOLDEMARIAM, Maryland Üniversitesi Kamu Politikası Okulu'nda Doçent olarak görev yapmaktadır.

 

 

19.07.2024

KAYNAK: https://www.foreignaffairs.com/

Özet
:
Foreign Policy'de konusunda uzman dört yazarın kaleme aldıkları makalede Yemen'de Ensarullah'ın Gazze'ye destek için İsrail'e yük taşıyan gemilere saldırı başlatmasıyla beraber ABD'nin bölgeye intikal ettiği uçak gemisi grubu ve müttefiklerin desteğine rağmen saldırıların sonuç vermediği, aslında Yemen ve Husi'lerin ötesinde Afrika Boynuzu diye tabir edilen bölgenin bir dizi çatışma ve istikrarsızlık barındırdığı belirtiliyor ve ABD yönetimine bu konuda atılabilecek adımlarla ilgili tavsiyelerde bulunuluyor.
Resim
Türkçe
X