Atlantic Council: "Husi Lideri öldürülürse Yemen'in direnişi kırılabilir"

 

 

 

29 Eylül'de sosyal medyada İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ve Yemen merkezli Husilerin liderlerini taşıyan bir helikopterin İran'ın güneybatısında düştüğü söylentileri dolaşmaya başladı. Kazada aralarında Husilerin koordinasyon şefi Muhammed Abdülselam ve Husi komutan Abdül Malik el Husi'nin de bulunduğu çok sayıda üst düzey DMO mensubu ve Husi liderinin öldüğü bildirildi.

 

Ancak analistler, İran devlet medyasının bu söylentilerin doğru olduğuna dair hiçbir haber yapmadığını gerekçe göstererek bu iddiaları hızla yalanladı. Husi daha sonra, Hamas'ın İsrail'e saldırdığı 7 Ekim 2023 tarihinin yıldönümünde bir video konuşması yaparak hayatta ve iyi olduğunu kanıtladı. Husi bugün hala hayatta olsa da, yakın vadede ölümü grubun faaliyet kabiliyetini etkileyecek ve İran'ın Direniş Ekseni içindeki liderlik boşluğunu genişletecektir.

 

2004'te Husilerin askeri komutanlığına yükselmesinin ve kardeşi Hüseyin Bedreddin el-Husi'nin ölümünün ardından Abdelmalik El-Husi kendisini isyancılar için vazgeçilmez bir lider kıldı. Babası Bedreddin el Husi'nin yerine 2010'da grubun dini ve siyasi lideri olarak geçtiğinde örgüt için Husi'nin hayati önemi daha da arttı. Örgütü tamamen kontrolü altına aldığından beri Husi, bir zamanlar “ayak takımı milisler” olarak bilinen örgütü, Yemen topraklarının önemli bir bölümünü kontrol eden, bölgesel güçleri tehdit edebilen ve Kızıldeniz, Bab el-Mendeb Boğazı ve Aden Körfezi'ndeki deniz trafiğini aksatabilen bir askeri örgüte dönüştürmeyi başardı. Husilerin saldırılarının başladığı geçen yıldan bu yana Süveyş Kanalı'ndaki trafiğin yüzde 66 oranında azaldığı bildiriliyor. Bu düşüşe ve Washington'un etkisinin azaldığına dair kanıtlara rağmen Çin gemileri, İran ve Husiler nezdindeki itibarları nedeniyle stratejik su yollarından geçişlerini arttırdı.

 

ABD'nin bölgede bıraktığı güvenlik boşluğundan faydalanan Husi, İsrail topraklarına ve uluslararası deniz taşımacılığına eşi benzeri görülmemiş saldırılar düzenleyerek ve aynı zamanda ABD, Birleşik Krallık ve İsrail'in hava saldırılarına direnerek Tahran'daki destekçilerine faydasını kanıtladı. Eylül ayında Husiler Tel Aviv'e 1.200 milden fazla yol kat eden karadan karaya balistik bir füze fırlattı ve ABD Donanmasına ait çok sayıda destroyer Kızıldeniz'de seyir füzeleri ve insansız hava araçlarından (İHA) oluşan “karmaşık bir saldırıya” maruz kaldı. Bu çabalar grubun uluslararası profilini önemli ölçüde yükselterek Suudi Arabistan'la barış görüşmeleri öncesinde ellerine koz verdi ve Devrim Muhafızları'nın devrim stratejilerinde daha merkezi bir rol üstlenmelerini sağladı.

 

Husi'nin hem Yemen'de hem de İran'ın müttefik ve vekil ağında oynamaya devam ettiği kritik rol, onu İsrail için bir hedef haline getirebilir ki Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah ve Hamas lideri Yahya Sinvar'ın son ölümleri göz önüne alındığında bu korkunun artacağı neredeyse kesin.

 

Ancak Husi'nin ölümünün muhtemel nedeni ne olursa olsun, onun ölümü Husilerin tamamen sona ereceği anlamına gelmeyecektir: Bunun yerine örgüt için bir belirsizlik dönemini başlatacak ve bu da odaklarını Yemen sınırları ötesindeki operasyonlardan uzaklaştırmalarını gerektirebilecek. 

 

Bir sonraki Husi liderinin selefinin gerisinde kalması, Husi savaşçılarının moral ve destek kaybına yol açabileceği gibi, Yemen nüfusunun tahminen üçte ikisinin grubun kontrolü altında yaşadığı ve çoğunluğu insani yardıma muhtaç 32 milyonu aşkın nüfusuyla yerel halkı başarılı bir şekilde yönetme kabiliyetinin zayıf kaldığı ancak iktidarın sürdürülmesi için zorunlu olduğu bir ortamda, Husi'nin yerel halkı başarılı bir şekilde yönetme kabiliyetinin zayıf kalmasına yol açabilir.

 

Husi'nin karizması ve grup içindeki tam liderliği Husilerin dünya sahnesinde hızla yükselmesine yol açtığından, onun yerini almak zor olacaktır. Küçük kardeşi Abdülhalik el-Husi, Husi'nin ikinci adamı olarak görev yaptığı ve grubun 2014'te Sanaa'nın kontrolünü ele geçirmesinden bu yana en büyük Husi askeri tugayını yönettiği için en mantıklı yedek gibi görünse de, henüz halefi olarak kamuoyuna açıklanmadı. Bu belirsizlik, kuzenler Ali Hüseyin el Husi ve Muhammed Ali Abdul Kareem Ameer Al Deen el Husi ya da büyük üvey kardeş Yahya Badr Al Deen el Husi gibi diğer aile üyeleri tarafından kendisine meydan okunabileceği anlamına geliyor.

 

Ancak iç çekişmeler Husi ailesinin ötesine geçebilir. Kamuoyunda nadiren tartışılsa da, yerel Husi komutanları ile kuzey vilayetlerinden gelen sadık kişiler arasındaki çekişme uzun zamandır isyancılar için bir sorun teşkil ediyor. Husi liderlik yapısı ailesel kayırmacılıkla karakterize edilse de savaşan taraflar Husi'nin ölümünü rakip bir hizip yaratmak ya da halefini devirmek için bir fırsat olarak görebilir ve grubun İran'la ilişkisini ya da operasyonlarının odağını değiştirebilir. İran tarafından on yıldır silah ve istihbarat desteği almasına rağmen Sanaa ile Tahran arasındaki ilişki karmaşık ve İran'ın Lübnan ya da Irak'taki diğer bölgesel vekilleriyle olan ilişkisi kadar kalıcı değil. Bu komutanın kaybı en azından başlangıçta İran için bir darbe olacaktır.

 

Güvenliğinden uzun süredir endişe duyan Husiler, liderlerinin düşmanları için birincil hedef olduğunun farkındalar. Grubun Yemen'in başkentini ele geçirip uluslararası müdahaleyi tetiklemesinden birkaç yıl önce, 2009'da Yemen medyası Husi'nin bir hava saldırısında öldürüldüğüne dair yanlış bir haber yayınlamıştı. O zamandan beri takip edilmekten kaçınmak için kaçak yaşıyor, medya ile hiç bir araya gelmiyor ve nadiren halk arasında görülüyor. İran da tehdidin farkında; Nasrallah'ın ölümünden kısa bir süre sonra sosyal medyada yer alan haberlerde Husi'nin Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney ile birlikte İsrail saldırılarından kaçınmak için güvenli yerlere nakledildiği iddia edildi.

 

Lübnan'daki iletişim saldırıları ve Hamas lideri İsmail Haniye'nin İran topraklarında öldürülmesi gibi İsrail istihbaratının son dönemde gerçekleştirdiği yüksek profilli operasyonların örgütte korku yarattığı düşünüldüğünde, Husi'nin ölümü örgütün zarar verici faaliyetlerini sadece kısa vadede sekteye uğratacaktır. 

 

İran'ın militan gruba ikmal yapmasını engellemek ve uluslararası alanda tanınan hükümet güçlerini donatmak gibi uzun vadeli çözümler, bölgede ve ötesinde Husi tehdidini gerçek anlamda ele almak için gereklidir.

 

 

 

YAZARLAR: Emily Milliken - Caitlin Miller Hollingsworth

Emily Milliken Atlantik Konseyi'nin N7 Girişimi'nin yardımcı direktörüdür.

Caitlin Miller Hollingsworth ise Fozzie Miller Group'ta başkan yardımcısı ve genel danışman olarak görev yapmaktadır.

 

KAYNAK: https://www.atlanticcouncil.org/

 

Özet
:
Atlanticcouncil.org'da yayınlanan bir yazıda ABD, İsrail ve müttefiklerine Husi'lerin önlenemeyen deniz ablukasını kırmak ve Yemen Ensarullah hareketinin İran ve Direniş Ekseni ile bağını koparmak için Husi'lerin lideri Abdulmelik El-Husi'ye suikast düzenlemesi tavsiye edildi. İlgili yazının tercümesini yazarların ifadelerine dokunmadan aynen okuyucularımızın dikkatlerine sunuyoruz.
Resim
Türkçe
X