Feminizm ve çocuksuz kadınlar
Alestiklal sitesinde bir yazı kaleme alan Nuha Yousef, üç eski feminist kadının çocuk sahibi olamamalarından dolayı üzüntülerini ve yaşadıkları deneyimleri alıntılayarak feminist bakış açısının günümüz modern kadın zihninde yarattığı tahribata dikkat çekiyor:
İngiliz yazar Jody Day, kırklı yaşlarının ortalarına çocuksuz ulaşan bir kadın olarak yaşadığı deneyim hakkında bir makale yazdı.
Day de birçokları gibi çocuksuzluğa giden iki yol olduğuna inanıyordu: ya kendi tercihinizle "çocuksuz" olmak ya da kısırlık nedeniyle. Ancak, çocuğu olmayan kadınların yüzde 80'inin "koşullar nedeniyle çocuksuz" olduğu tahmin edilmektedir.
Bu rakam Rotterdam Erasmus Üniversitesi'nden Profesör. Dr. Renske Keizer tarafından doğrulanmaktadır.
Hollanda ve ABD'den elde edilen verilerin 2010 yılında yapılan bir meta analizinde, çocuksuz kadınların yüzde 10'unun kendi tercihiyle, yüzde 10'unun tıbbi nedenlerle ve geri kalan yüzde 80'inin de koşullara bağlı olarak çocuksuz olduğu tahmin edilmektedir.
Birleşik Krallık istatistiklerine uygulandığında, bu durum kırklı ve ellili yaşlardaki yaklaşık 1,5 milyon kadının çocuksuz olduğunu ve bu vakaların yalnızca yüzde 10'unun açık bir seçimle gerçekleştiğini göstermektedir.
Çocuksuz Yıllar
Ergenlik çağında ve genç bir kadın olarak Day, annesinin 18 yaşında "evlilik dışı" çocuk sahibi olma deneyiminden etkilenerek çocuk sahibi olmaya karşıydı.
Day, 20 yaşında hamile kaldığında, anneliğe hazır olmadığı için kürtaj yaptırmayı seçti ve bu kararından pişmanlık duymadığını söylüyor.
Day 26 yaşında evlendi ve kocasına çocuk istemediğini söyledi. Bunun daha derinlemesine araştırması gereken bir konuşma olduğunu hatırlıyor.
Day 29 yaşında fikrini değiştirmiş, ancak ne yazık ki daha sonra "açıklanamayan kısırlık" teşhisi konarak gebe kalamadığını fark etmiş.
Day otuzlu yaşlarının umut, acı ve çeşitli alternatif tedavileri araştırmakla geçtiğini hatırlıyor.
Day sonunda evliliğini bitirdi ve 40 yaşında internetteki bir flört sitesinden tüp bebek için bir partner bulma umuduyla başka bir girişim de daha bulunuyor. İki başarısız ilişki deneyiminden sonra Day pes ediyor.
Çocuksuzluğun kabul edilmesi en zor nedenlerinden biri, hiçbir zaman uygun bir ilişki yaşamamış olmaktır.
Yolculuğu üzerine düşünürken, kendisine bir şans daha verilebilseydi anneliği deneyimlemeyi seçeceğini fark etti.
Day, çocuksuz kadınlar için bir ağ olan Gateway Women'ı kurdu ve kadınlara anneliğin ötesinde anlamlı ve tatmin edici bir hayata giden çeşitli yollarda yardımcı oldu.
Anne olamayacağını kabullenmesinden yedi yıl sonra Day, kederin derinliklerinden daha bilge ve daha şefkatli bir birey olarak çıktığını söylüyor.
Diğer kadınları desteklemek son derece tatmin edici olmuş. Bir kadın ona "Eğer anne olsaydın, asla bu kadar çok insana yardım edemezdin" demiş. Kadının sözleri onu duraklatıp düşünmeye sevk etmiş. "Sen benim hayatımı kurtardın" diye eklemiş.
Derin Pişmanlık
Eski bir Amerikalı feminist olan Melissa Persling, yuva kurmak, bir aile ve koca sahibi olmak istediğine karar verdikten sonra kendisini "feminizmin ihanetine uğramış" hissettiğini söyledi.
Melissa, 39. yaş gününe yaklaştığında, yalnız ve çocuksuz kalacağından nasıl korktuğunu anlatarak geçmiş yıllarına hayıflandığını söylüyor.
Persling'in hikayesi 22 yaşındayken başlamış. Geleneksel bir evlilik yapmış ve Idaho'da kırsal bir bölgeye taşınmış.
Kocası çocuklarla ve "ev yapımı yemeklerle" basit bir yaşam istiyormuş. Ancak kadın kocasına "asla çocuk istemediğini" ve "hayallerinin peşinden gitmeyi" tercih ettiğini söylemiş.
Persling açık yüreklilikle konuştu: "O zamanlar çocuk istemediğimi ve geleneksel bir eş gibi olmayacağımı güçlü bir şekilde hissediyordum. Profesyonel bir yaşam sürdürmek istediğimi biliyordum ve akşam yemeği istediğinde ya da çamaşırlarını yıkadığında da üzülüyordum."
30 yaşındayken eski kocasıyla ayrılan Persling, bir daha asla evlenmeyeceğine yemin etti ve yaşı ilerledikçe; gece kulüplerinde sabahlamak, alkol almak, uyuşturucu kullanmak ve gündelik cinsel ilişkiler yaşamak gibi eğlenceli, konformist olmayan bir hayata daldı ve bu hayat çok sıkıcı bir hal almaya başladı.
38 yaşına geldiğinde dehşet ve korku onu ele geçirmeye başladı ve yalnız ölmekten korkarak panik haline girdi.
"Arkadaşlarıma ve aileme bir daha asla evlenmeyeceğimi söyledim. Bağımsızlığa, tatmin edici bir kariyere ve kendi rotamı çizmek için alana ihtiyacım vardı ve evliliğin bu vizyona uyduğunu düşünmüyordum. Bir koca, çocuklar ya da 'geleneksel' yaşamın tuzakları olmadan bir geleceğe doğru bakmaktan memnundum" diye yazdı Persling.
Persling'e göre, feminizm tarafından geçmişten miras kalan tüm kurumlar arasında hiçbiri aile kadar irdelenmemiş ve reddedilmemiştir.
Pek çok feminist, günümüzde anneliğin taleplerinin önceki nesillerin omuzladıklarından çok daha ağır olduğunu, uzun çalışma saatleri ve ev kadını rolüne atfedilen yaftanın bunu daha da kötüleştirdiğini savunuyor.
O halde doğum oranının önemli ölçüde düşmüş olması hiç de şaşırtıcı değil.
Bir arkadaşım dokunaklı bir düşüncesini paylaştı: kariyerini sağlam bir şekilde kurana kadar yüklerden, özellikle de çocuklardan kaçınmaya şartlanmıştı. Şimdi ise yaşının acı gerçekleriyle yüzleşirken "gemisinin battığından" yakınıyordu.
Bu duygu, depresyonla boğuşan bir başka kadının anlattıklarıyla derinden örtüşüyor.
Evinde ağırladığı 20 yaşındaki öğrencisinin bir haftalık flörtün ardından evliliği ve çocukları 30'undan sonraya erteleme fikrine karşı çıktığını anlattı. "Kısacası, öğrencim hayatını normal bir kadın gibi yaşamak istiyordu" diye gözlemledi.
Persling son sözlerinde, kadınlara erkekleri itibarsızlaştırmayı öğrettiğine inandığı feminizmin kendi yetiştirildiği versiyonunu eleştirdi.
Persling'e göre bu, kendi nesli için bedeli ağır olan büyük bir hatadır.
White, kendisi ve çağdaşları için çok geç olsa da feminizmin gelecek nesilleri olumsuz etkilemesini önlemenin zorunlu olduğunu savunarak kültürel bir sıfırlama çağrısında bulunuyor.
Feminizm tarafından 'ihanete' uğramak
Yakın zamanda Radyo 4'te yayımlanan IVF kısırlık tedavileriyle ilgili bir bölüm ve ardından Panorama'da yayınlanan "Inside Britain's Fertility Business" adlı program, çocuk özlemi çeken kadınların derin mücadelelerine ışık tuttu.
Bu kadınlar annelik arayışlarında genellikle masraflı, zorlayıcı ve çoğu zaman kanıtlanmamış prosedürlere katlanmakta ve başarıya ulaşamamaktadır.
Avustralyalı romancı Julia Leigh, "Avalanche" adlı kitabında kendi üzücü yolculuğunu canlı bir şekilde anlatmaktadır:
Leigh'in anlatısı, nihayetinde asla çocuk sahibi olamayacağını kabul etmesine yol açan, önce yükselen ve sonunda yıkılan umutların duygusal iniş çıkışını yakalıyor.
Hikayesini, kendi çocuğuna vermeyi umduğu sevgiyi yeniden yönlendirerek, "geniş ve yoğun bir şekilde sevme" taahhüdüyle dokunaklı bir şekilde sonlandırıyor.
Leigh'in deneyimi, 20'li ve 30'lu yaşlarında kariyerlerine ve ilişkilerine öncelik verdikten sonra kendilerini doğurganlıklarının azalması ve anneliğe duydukları derin arzuyla boğuşurken bulan sayısız kadının deneyimini yansıtıyor. Bu düşünce, modern feminizmin iki ucu keskin kılıcı hakkında sorular ortaya çıkarmaktadır.
Feminizm kadınlara eşi benzeri görülmemiş kariyer fırsatları ve finansal bağımsızlık sağlarken, bazı açılardan da onları başarısızlığa uğratmıştır. Mütevazı hırslarla daha geleneksel hayatlar süren önceki nesiller belki de daha az kaygılıydı.
Leigh'in kariyer başarısı ve kişisel kayıplarla dolu hikayesi, daha geniş bir toplumsal sorunun altını çiziyor.
Kadınlar modern yaşamın karmaşıklığı içinde yol alırken, mesleki hedefler ile kişisel tatmin arasındaki denge zorlu ve son derece kişisel bir yolculuk olmaya devam ediyor.
YAZAR: Nuha Yousef
ALT KAYNAKLAR:
1.I'm 38 and single, and I recently realized I want a child. I'm terrified I've missed my opportunity.
2.Why being a childless woman is rarely a simple case of choice or infertility
3.How feminism betrayed childless women
KAYNAK: https://www.alestiklal.net/