Orta Doğu'da savaş olursa Rusya nasıl tepki verecek

 

 

 

 

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısı onuncu ayına gelmişken Lübnan-İsrail sınırında gerginlik had safhada. Hizbullah, İsrail’e yönelik saldırılarını hem niteliksel hem de niceliksel olarak ölçülü bir şekilde tırmandırırken İsrail de hem Lübnan içinde hem de Suriye’de Hizbullah liderlerine suikast saldırıları düzenliyor.

 

Foreign Affairs için aşağıda tercümesini sunduğumuz makaleyi kaleme alan Hanna Notte, çatışmanın olası bir bölgesel savaşa evrilmesi durumunda Rusya’nın verebileceği tepkileri değerlendirerek ABD ve İsrail’e nasıl bir politika izlemeleri gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunuyor.

 

Yazının geniş bir özetini tercümesi ile okuyucularımızın dikkatine sunuyoruz:

 

 

Rusya Orta Doğu'da Ne İstiyor?

Moskova İstikrarsızlıktan Yararlanmaya Çalışıyor Ancak Gerilimi Tırmandırmaktan Kaçınıyor

 

Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e düzenlediği saldırıdan bu yana Rusya, Orta Doğu'daki kötüleşen durumun baş düşmanı ABD'yi meşgul etmesini izlemekten keyif alıyordu. Ancak 13 Nisan'da, büyüyen müttefiki İran'ın Şam konsolosluğuna yapılan saldırıya misilleme olarak Tahran'ın İsrail'e 300'den fazla füze ve insansız hava aracı fırlatması Moskova'yı endişelendirdi. Bu saldırı füze savunma sistemleri ve ABD ile Arap ve Batılı ortaklarının koordineli desteği sayesinde etkili bir şekilde önlenmiş olsa da İsrail altı gün sonra İran'ın derinliklerindeki İsfahan kentinde bulunan S-300 uzun menzilli hava savunma sistemini vurarak karşılık verdi. Hem İsrail hem de İran eylemlerini ayarlarken savaşa sürüklenmekten kaçınmak istediklerinin sinyallerini verdiler. Ancak iki ezeli düşman, birbirlerini kendi topraklarında doğrudan hedef alarak, aralarındaki yazılı olmayan angajman kurallarının değiştiğini, her birinin diğerinin eylemlerini ve niyetlerini ölçmesinin zorlaştığını ve gerginliğin tırmanma riskini arttırdığını gösterdi. Bu durum, ABD'nin bölgedeki gücünü zayıflatmak ile aşırı angaje olmamak arasında ince bir çizgide yürüyen ve Orta Doğu'da daha geniş çaplı bir savaş görmek istemeyen Rusya'yı endişelendirdi.

 

Elbette İran ve İsrail arasında artan gerilimin Moskova için avantajları olabilir. Bir kere, Orta Doğu'daki gerilimin daha da tırmanması Washington'un dikkatini ve kaynaklarını Rusya'nın şu anda atakta olduğu Ukrayna'dan uzaklaştıracaktır. Bu dinamik 7 Ekim'in hemen ardından Biden yönetiminin Kiev'in umutsuzca beklediği sınırlı sayıdaki sistem stokundan yararlanarak Orta Doğu'ya ilave Patriot bataryaları göndermesiyle kendini göstermişti. Nisan ayında, İran'ın İsrail'e karşı misilleme saldırısı yapacağı beklentisiyle ABD, İsrail'in savunmasına yardımcı olmak üzere bölgeye daha fazla askeri varlık gönderdi. Ardından Haziran ayında, İsrail ve Hizbullah arasında artan gerilimin ortasında Washington bölgeye gemiler ve ABD deniz piyadeleri gönderdi. Gerilimin daha da tırmanması, Kremlin'in memnuniyetle karşılayacağı ek ABD kaynaklarının taahhüdünü gerektirecektir. Dahası, bir Ortadoğu savaşı muhtemelen petrol fiyatlarını artıracak ve Biden yönetiminin ABD seçimlerinden aylar önce ortalama Amerikan tüketicisi için yakıt maliyetlerini kontrol altına alma çabalarını zorlaştıracaktır. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Başkan Joe Biden'ın içinde bulunduğu durum karşısında ellerini ovuşturacağı kesin.

 

Bununla birlikte, bölgede daha geniş çaplı bir savaş Moskova için büyük riskler taşıyacaktır. İsrail Hizbullah ya da İran'la savaşmaya başlarsa Kremlin üç tehlikeli sonuçla mücadele etmek zorunda kalacaktır: müttefiki Suriye'nin karışması, İran'ın Rusya'ya silah tedarik etme kapasitesinin zayıflaması ve Körfez Arap ülkeleri ve İran'la ilişkilerinin karmaşıklaşması. Daha geniş çaplı bir savaşta ABD, Moskova'nın İsrail'in düşmanlarına sınırlı destek vermesini ve doğrudan askeri müdahaleden kaçınırken tırmanıştan yüksek sesle Washington'u sorumlu tutmasını beklemelidir. Dolayısıyla ABD, bölgedeki gerilimin tırmanmaması için elindeki diplomatik ve askeri araçları kullanmalıdır.

 

İran ve İsrail doğrudan karşı karşıya gelmekten kaçınsa bile, İsrail'in Hizbullah ile mevcut çatışmasının tırmanması Rusya için riskli olacaktır. İsrail Lübnan'ı işgal etmeye karar verirse, bu muhtemelen geniş çaplı bir yıkımın yanı sıra Hizbullah'ın İsrail'i hedef alan füze saldırısıyla sonuçlanacaktır. Rusya'nın deniz ve hava üslerine sahip olduğu Suriye, İsrail'in vurabileceği çok sayıda Hizbullah mevzisine ve ikmal yoluna ev sahipliği yaptığı için hızla ikincil bir arena haline gelebilir.

 

Şam'daki İran konsolosluğuna düzenlediği saldırının yanı sıra İsrail, İran'ın Hizbullah'a ve diğer ortaklarına silah aktarmasını sağlayan mühimmat depoları, kontrol noktaları ve karargâhlar da dâhil olmak üzere Suriye altyapısına yönelik saldırılar düzenledi. Temmuz ayı başında İsrail'in Suriye'de düzenlediği bir insansız hava aracı saldırısında iki Hizbullah savaşçısı öldürülmüş, bunun üzerine grup Golan Tepeleri'ne roket atmaya başlamıştı. Son günlerde İsrail medyasında İsrail'in Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ı Gazze'deki savaşa katılmaması konusunda uyardığı, hatta ülkesinden daha fazla saldırı düzenlenmesi halinde rejimini yıkmakla tehdit ettiği yönünde haberler yer aldı.

 

Hizbullah ile tam kapsamlı bir savaşın patlak vermesinin ardından İsrail'in Suriye'ye yönelik saldırılarının artması muhtemeldir. Her ne kadar etkisi Lübnan kadar yıkıcı olmasa da Rusya'yı tedirgin edebilir.

 

Ukrayna Rusya'nın dış politikasında kendi sınıfında bir öncelik olabilir ancak Suriye, Rusya'nın müttefikinin yanında durarak galip geldiği bir çatışma örneği olarak Kremlin için önemini koruyor. Suriye aynı zamanda Rusya için stratejik bir değer taşıyor çünkü Tartus'taki deniz üssü ve Hmeymim'de bulunan ve Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden önce geliştirip genişlettiği hava üssüyle Moskova'nın gücünü Doğu Akdeniz'e yansıtabileceği bir platform işlevi görüyor. Ülke aynı zamanda Rusya'nın varlığının genişlediği Libya ve Afrika'daki Sahel bölgesine askeri kaynakların taşınması için de bir merkez konumunda.

 

Suriye'de pek çok olası hedef var. Halep ve Şam havaalanları zaten İsrail'in hedefinde. Ancak İsrail'in Hizbullah'la savaşması durumunda, İran silahları için bir geçiş noktası olarak kullanılabilecek, Rusya'nın işlettiği Batı Suriye'deki Hmeymim hava üssü de hedef haline gelebilir. Rus personelin zarar görmesi çatışmayı tırmandırabileceğinden İsrail muhtemelen bu tür bir saldırıdan önce Moskova'yı uyaracaktır.

 

Yine de Rusya bazı unsurlarının vurulduğunu bile görebilir. Moskova'nın Ocak ayında Suriye ile Golan Tepeleri arasındaki ayrılma hattı boyunca kendi hava devriyelerini artırma kararı muhtemelen hem İran'a hem de İsrail'e Suriye'nin bölgesel bir girdaba sürüklenmesine izin vermemeleri için bir uyarı niteliğindeydi. İsrail'in Suriye'ye yönelik saldırılarını arttırması durumunda Moskova muhtemelen Hmeymim'den elektronik karıştırmayı arttırarak İsrail'in operasyonlarını sekteye uğratacak ve Suriyelilerin İsrail savaş uçaklarını vurmak için Rus hava savunma sistemlerini kullanmasına izin verecektir. Moskova, Suriye'deki varlığının temelden tehdit altında olduğuna inanmadığı sürece, kuvvetlerinin İsrail'le doğrudan savaştığı izlenimi yaratmaktan kaçınmak isteyecektir.

 

SİLAH STOKLAR ERİYİP GİDİYOR

 

Orta Doğu'nun patlaması halinde İran da çatışmanın içine çekilebilir. İsrail savaş kabinesinin 19 Nisan'da İran'a yönelik misilleme saldırısından önce Devrim Muhafızları üsleri ya da nükleer araştırma tesisleri gibi stratejik tesislerin vurulması da dahil olmak üzere çeşitli seçenekleri değerlendirdiği bildirildi. İsrail bunun yerine ılımlı bir karşılık vermeyi tercih etti. Liderleri gerilimin daha da tırmanması durumunda kesinlikle daha az itidalli davranacaklardır ve İran'a ciddi zarar verme kapasitesine sahiptirler. İsrail'in İsfahan'daki tesisi hedef alması, İsrail istihbaratının gücünü ve İran topraklarında faaliyet gösterme kabiliyetini ortaya koymuştur. Gelecekteki saldırıların felç edici olabileceği konusunda çok az şüphe olabilir.

 

İsrail saldırıları İran'ın Tahran ve İsfahan bölgelerindeki insansız hava aracı, Tahran, Hocir ve Şahrud'daki balistik füze ya da Parchin ve İsfahan'daki mühimmat üretim tesislerini hedef alabilir. Tahran ve Kum'daki insansız hava aracı motorları ile Hocir ve Şahrud'daki balistik füze katı roket motorları gibi silah üretimi için kritik bileşenler üreten tesisler de saldırıya uğrayabilir. Bu tür tesisler ülke geneline yayılmış olsa da, kapsamlı saldırılar en azından kısa vadede İran'ın Rusya'ya bu kategorilerdeki silah transferlerini etkileyebilir.

 

Orta Doğu'da daha geniş çaplı bir savaş Moskova için büyük riskler taşıyacaktır.

 

İsrail'in -ya da katılmayı tercih ederse ABD'nin- tırmanan bir durumda neye saldırmaya karar verdiğine bağlı olarak İran'ın savunma sanayii ciddi bir baskı altına girebilir. Bu durum, Ukrayna'daki savaşında insansız hava araçları ve diğer silahlar için İran'a bel bağlamış olan Rusya için de sonuçlar doğuracaktır. Nitekim 2022'de Ukrayna'nın işgalinden bu yana Moskova ve Tahran askeri-teknik işbirliğini önemli ölçüde genişletti ve Rusya İran'dan çeşitli tiplerde savaş uçakları, topçu mermileri, hafif silah mühimmatı ve güdümlü bombalar aldı. Bu bağımlılığın farkında olan Rusya, İran'ın Shahed insansız hava araçlarının yerli üretimine başladı ve Kuzey Kore'den ek askeri malzeme temin etti. Bu değişiklikler Rusya'nın İran silah sistemlerinin transferine olan bağımlılığını bir nebze azaltmış olsa da Moskova'nın ortağının savunma sanayisinin yok olduğunu görmek istemeyeceği kesin. Rusya, Ukrayna ile savaştığı sürece Tahran'ın stoklarını yenilemesine yardımcı olmasını ve aynı zamanda yeni tür insansız hava araçları geliştirmede Moskova ile ortaklık yapmasını sağlamak isteyecektir.

 

İran'ın savaşa girmesi Moskova için başka sorunlara da yol açacaktır. İsrail İran'a saldırmayı seçerse, Tahran'ın karşılık vermek için tüm askeri kapasitesini seferber etmesi gerekecektir. Etkili bir hava kuvvetleri ya da hava savunması olmayan İran, füze ve insansız hava araçlarından oluşan filosuna güvenmek zorunda kalacak ve bu da Rusya'ya verebileceği desteği ciddi ölçüde kısıtlayacaktır. Orta Doğu'daki gerginlik İsrail ve İranlı vekiller arasındaki şiddetli çatışmalarla sınırlı kalsa bile Tahran'ın ortaklarının cephaneliklerini yenilemesi gerekecek ve bu da Moskova'yı desteklemek için daha az hareket alanı sağlayacaktır.

 

İran'a karşı İsrail öncülüğünde yürütülecek bir kampanya Rusya için itibar riski de yaratabilir. En büyük önceliği Ukrayna'daki savaş olan Moskova'nın ciddi bir askeri çatışma durumunda İran'ın yardımına koşacak ne gücü ne de isteği var. Aslında Rusya her zaman Ortadoğu'da bırakın ABD güçlerini, İsrail ile bile savaşa girmekten kaçınmıştır. Gerilimin tırmanması halinde Rusya, İran'ın parlak zırhlı şövalyesi olarak ortaya çıkmayacaktır. ABD'nin saldırganlığı hakkında yüksek sesle konuşacak ve hatta bir saldırı sonrasında İran'a askeri desteğini arttıracak, ancak çatışmaya girmekten kaçınacaktır.

 

Bu eylemsizlik Rusya'nın bölgedeki ve ötesindeki itibarını zedeleyebilir. Orta vadede, bir İran-İsrail savaşı Tahran'ı toparlandıktan sonra nükleer silah edinmeye de itebilir ki Rusya böyle bir gelişmenin yaratacağı riskler nedeniyle bu sonucu görmek istemeyecektir.

 

ÇİZGİDE KALMAK

 

Bölgesel gerginliğin tırmanması Rusya'nın İran ve Körfez Arap ülkeleriyle ilişkilerini de zorlaştırabilir. Son yıllarda Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan, doğrudan diyalog ve ekonomik bağların bölgesel istikrarı korumanın en iyi yolu olduğunu hesaplayarak İran'la yakınlaşma yoluna gitti. Rusya'nın katkısı olmadan düzenlenmiş olsa da bu yakınlaşma Moskova'nın işine yaradı. Kremlin'in Arap devletleriyle ilişkilerini korurken bölgenin başlıca Batı karşıtı güçleri olan İran ve onun ortakları ve vekilleriyle yakınlaşmasını kolaylaştırdı. Bu arada, OPEC+'daki Körfez ülkeleriyle koordinasyon Rusya'ya petrol piyasası üzerinde kaldıraç etkisi sağladı ve BAE, Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline tepki olarak uygulanan yaptırımlardan kaçma çabaları için önemli bir kanal olarak ortaya çıktı.

 

Rusya'nın Körfez Arap ülkeleri ve İran ile ilişkileri, Moskova'nın 2009 yılında Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin tarafından kurulan ve ertesi yıl Güney Afrika'nın da katıldığı BRICS'in üyeliğini genişletme çabalarına yardımcı oldu. Grup 2023'te İran ve BAE'nin yanı sıra Mısır ve Etiyopya'yı da kapsayacak şekilde genişletildi ve Kremlin'in Batılı olmayan güçleri bir araya getirme çabaları daha da güçlendi. Rusya için Basra Körfezi uyumlu olduğunda bu ilişkileri sürdürmek, bir çatışmada bir tarafla olan ilişkilerinin diğer tarafı kızdıracağı sıfır toplamlı bir oyuna girmektense çok daha kolay. O halde Bahreyn Kralı Hamad bin İsa el Halife'nin Mayıs ayında Moskova'ya yaptığı bir ziyaret sırasında, uzun süredir Batı'ya dönük bir Körfez Arap devleti olan ülkesinin İran'la ilişkilerini normalleştireceği sözünü vermesinin Rus diplomatları mutlu etmesine şaşmamak gerek.

 

İsrail ve İran arasındaki askeri gerilim Rusya'nın planlarını zorlaştırabilir. Her ne kadar bazı Arap devletleri İsrail'in 13 Nisan'da İran'ın hava saldırısını püskürtmesine yardım etmiş olsalar da, rollerini önemsiz gösterdiler ve İran'la yakınlaşmayı sürdürmek istediklerinin sinyallerini verdiler. Bölgesel bir savaşın ekonomik gündemlerini tehlikeye atacağından ve Gazze'deki yıkımı kınayan iç seçmenleri daha da öfkelendireceğinden korktukları için İsrail'in İran'a ya da vekillerine yönelik yeni saldırılarına karşı çıkıyorlar. Ancak her ne kadar Körfez Arap ülkeleri İran'la aralarındaki yumuşamanın bozulmasını istemeseler de, İsrail ile İran ya da vekilleri arasındaki gerilimin tırmanması kendi topraklarına yönelik saldırıları da beraberinde getirebilir. Hedefler arasında ABD askeri tesisleri ya da Husilerin daha önce Suudi Arabistan ve BAE'de hedef aldığı petrol tesisleri gibi stratejik varlıklar olabilir. İlk ateşi kim açarsa açsın, Körfez Arap ülkeleri herhangi bir gerilimin tırmanmasından muhtemelen İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu hükümetini sorumlu tutacaktır. Bunun sonucunda İsrail'in BAE ve diğer Körfez hükümetleriyle yakınlaşmasının erozyona uğraması, ABD himayesinde İsrail ve Körfez Arap ülkelerini birleştiren İran karşıtı bir blokun oluşumunu endişeyle izleyen Kremlin'i memnun edecektir. Yine de bölgesel tırmanış Arap-İran yumuşaması ve dolayısıyla Rusya için de riskler taşıyor.

 

SORUN

 

Nisan ayında İran ve İsrail uçurumun kenarına gelmiş gibi göründüler ama sonra kendilerini dizginlemeyi başardılar. Eğer bir dahaki sefere daha ileri giderlerse -ya da İsrail Hizbullah'a karşı koyma zamanının geldiğine karar verirse- bunun ardından yaşanacak tırmanma, karşılık vermek ya da kenarda kalmak konusunda karar vermek zorunda kalacak olan Moskova da dahil olmak üzere tüm tarafları etkileyebilecek bir tehdit oluşturacaktır. Ancak Rusya'nın sonuçları şekillendirme kabiliyeti ABD'ye kıyasla daha sınırlı olacaktır. Zira Rusya'nın askeri kabiliyetleri zaten sınırlı ve savaşan taraflar üzerindeki etki gücü de yok denecek kadar az. Zor durumda kaldığında Rusya'nın İran ya da Hizbullah'ı elektronik savaş yoluyla ya da Ukrayna harekâtı için gerekli olmayan silahları ortaklarına aktararak desteklemesi muhtemeldir. Moskova'nın doğrudan askeri müdahalede bulunması pek olası değil. Herhangi bir gerilimin tırmanmasından kuşkusuz Washington'u sorumlu tutacaktır. Ancak Rusya'nın Suriye'de, İran'da ve bölgenin başka yerlerinde kaybedecekleri düşünüldüğünde, Moskova'nın böyle bir savaştan zaferle çıkacağı garanti olmaktan uzak. Eğer Ortadoğu patlarsa, bu Rusya'nın düşmanlarına zarar verecek ama Rusya'ya da zarar verecek.

 

Rusya'nın en önemli önceliği ABD ile Ukrayna konusunda yaşadığı küresel çatışma olduğu için Putin'in kontrol edemeyeceği bir Ortadoğu savaşının içine çekilmeye hiç niyeti olmayabilir. Bölgedeki gerilimler Rusya'nın küresel düzenin altını oyma çabasına yardımcı olur, ancak sadece yönetilebildikleri sürece. Moskova Gazze'deki mevcut savaştan faydalanıyor ve İsrail'e verdiği haksız destek nedeniyle ABD'nin itibarının azaldığını görmekten memnun. Rusya'nın mevcut gerilimleri yatıştırmaya çok az ilgi göstermesinin nedeni de budur.

 

Eğer Ortadoğu patlarsa, bu Rusya'nın düşmanlarına zarar verecek ama aynı zamanda Rusya'ya da zarar verecek.

 

Geçtiğimiz dokuz ay boyunca -muhtemelen Orta Doğu için son on yılların en önemli dönemi- Rusya hep arada kaldı. En üst düzey ABD yetkilileri yorulmak bilmeden bölgesel başkentler arasında mekik dokurken, Rusya çabalarını BM Güvenlik Konseyi'ne odakladı. Moskova burada Washington'u ateşkes kararlarını desteklemediği için defalarca eleştirdi. ABD kısa süre önce üç aşamalı bir ateşkes için kendi karar tasarısını önerdiğinde, Rusya ayrıntı eksikliğini gerekçe göstererek çekimser kaldı, ancak Arap dünyasının desteğini alan metni veto etmekten kaçındı. Rusya, ABD'nin hem bölgedeki en nefret edilen oyuncu hem de birçok gücün kurtuluş için baktığı kişi olma ikilemiyle -Washington'un yerine getiremediği ya da getiremeyeceği bir rol- mücadele etmesini izlemekten keyif alıyor. ABD politikası bu karmaşaya saplanıp kaldığı sürece, Rusya'nın daha fazla bölgesel sorunu körükleyerek kendi çıkarlarını tehlikeye atması için hiçbir neden yok.

 

İsrail ve Hizbullah arasında savaş çıkarsa, Rusya'nın iki makul seçeneği var: hiçbir şey yapmayabilir ya da doğrudan askeri müdahaleden kaçınırken İsrail'in düşmanlarına desteğini arttırabilir. Kenarda oturmak inandırıcı değil, bu da Moskova'nın İran'ın vekillerini silah tedariği ve askeri olmayan desteğin bir kombinasyonu yoluyla destekleyeceği anlamına geliyor. Giderek daha sofistike hale gelen kabiliyetleriyle Rusya, İsrail silahlarının güdüm sistemlerini bozarak Suriye' üzerinden elektronik savaşı güçlendirebilir. Ayrıca Lübnan'daki Hizbullah'a ya da Yemen'deki Husilere daha fazla silah gönderebilir ki bu da mevcut stratejisiyle uyumlu olacaktır. Ocak ayında Hizbullah İsrail'in Mount Meron hava trafik kontrol üssünü Rus yapımı güdümlü tanksavar füzeleriyle vurdu; ABD'li yetkililere göre Moskova yakın zamanda Husilere seyir füzeleri göndermeyi düşündü. Rusya'nın Ukrayna harekatından kaynaklanan askeri kısıtlamalar ve Körfez Arap ülkeleriyle ilişkilerinin gerektirdiği siyasi ihtiyatlılık, Kremlin'i İran'ın vekilleriyle fazla içli dışlı olmaktan kaçınmasını gerektiriyor.

 

Washington, Rusya'nın Orta Doğu'da daha geniş çaplı bir savaşa bakışı konusunda açık fikirli olmalı. Moskova'nın ABD diplomasisinin sükunet ve istikrarı sağlamasında hiçbir çıkarı yok ama aynı zamanda bölgesel bir yangın da istemiyor. Dolayısıyla Rusya, ABD'nin gerginlikleri yatıştırmasına yardımcı olacak yapıcı bir güç olmayacak olsa da İran'ı ya da vekillerini İsrail'e karşı topyekûn bir savaşa teşvik etmeyecektir. Eğer bir savaş olursa, Washington Rusya'dan İsrail'in düşmanlarına sınırlı bir destek beklemeli ve elinden geldiğince bu desteği zayıflatmaya ya da etkisiz hale getirmeye çalışmalıdır. Washington'un Moskova'nın bu işe karışmaması gerektiği yönündeki uyarılarının başarıya ulaşması pek olası değildir. Bunun yerine ABD, Körfez'deki Arap ortaklarını Rusya'ya İranlı vekillere füze ve diğer silahları transfer etmemesi için sessiz bir baskı uygulamaya teşvik etmeli ve bunun risklerini açıkça ortaya koymalıdır. ABD ayrıca kendi savunmasını güçlendirmeli, İsrailli ortaklarını Rusya'nın Suriye'deki kırmızı çizgilerine saygı göstermeye teşvik etmeli ve hepsinden önemlisi, bir Hizbullah-İsrail savaşının patlak vermesi halinde bunun hızla kontrol altına alınabilmesini sağlamak için diplomatik çabalarını arttırmalıdır.

 

YAZAR:

Hanna Notte: James Martin Center for Nonproliferation Studies'de Avrasya Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Programı Direktörü ve Center for Strategic and International Studies'de Avrupa, Rusya ve Avrasya Programı'nda Kıdemli Ortak olarak görev yapmaktadır.

 

KAYNAK: https://www.foreignaffairs.com/

Özet
:
Foreign Affairs için aşağıda tercümesini sunduğumuz makaleyi kaleme alan Hanna Notte, çatışmanın olası bir bölgesel savaşa evrilmesi durumunda Rusya’nın verebileceği tepkileri değerlendirerek ABD ve İsrail’e nasıl bir politika izlemeleri gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunuyor.
Resim
Türkçe
X