Sohbet uygulamaları ne kadar güvenilir: Telegram, Signal ve diğerleri

 

 

 

Uzun bir dönem boyunca Batı medyası ve siyasetçileri tarafından övgüyle anılan Telegram’ın kurucusu Pavel Durov, geçen hafta Fransa’da gözaltına alındı ve ardından adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Durov’un geliştirdiği mesajlaşma uygulamasının “gizlilik” konusundaki sicili yakından bakmaya değer. Sovyet doğumlu Amerikalı gazeteci Yasha Levine, Durov’un daha önce FBI görevlileri ile yaşadıklarına dair bir dizi detay veriyor. Levine, Silikon Vadisi ve teknoloji tekellerinin Amerikan devleti ile iş birliği yaparak gerçekleştirdiği mahremiyet ihalleleriyle alakalı belki de en çok kalem oynatmış gazetecilerden biri.


Kripto bekçileri

Yasha Levine, The Baffler

Eylül 2017

 

Haziran ayının bir pazartesi akşamı, saat 19.30. Kuzey Avrupa'nın bir yerinde, gizli bir lokasyondayım. Lüks bir otelin özel yemek salonunda oturmuş, Pavel Durov, “Rusya’nın Mark Zuckerberg’i” olarak bilinen, henüz otuzuna gelmeden ülkenin en popüler sosyal ağını kurup Kremlin’e kaptıran genç internet dâhisi ile konuşuyorum. Ünlü Amerikalı muhbir Edward Snowden, federal kovuşturmadan kaçmak için Rusya'ya sığındıktan kısa bir süre sonra, Durov ona iş teklif etmişti. Fakat daha sonra Rusya hükümetiyle büyüyen bir anlaşmazlık nedeniyle kendisi de Rusya’dan kaçmak zorunda kaldı. Başta Kremlin’le yaşadığı çatışma nedeniyle siber muhalif olarak alkışlanan Durov, o zamandan beri Amerikan istihbarat yetkililerinin de tekrarlanan ve agresif ilgisini çekti.

 

Lobide varlıklı bir turist grubu dolaşıyor, gün boyu yaptıkları şehir turu ve müze ziyaretlerini heyecanla anlatıyorlardı. Bizim sohbetimizse daha karanlık bir nitelikteydi. Durov ile kripto meraklısı gizlilik hareketinin bulanık, aşırı paranoyak dünyası —casusların hüküm sürdüğü, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı ve kimseye güvenilemeyen bir yer— hakkında konuşuyorduk.

 

Benim için bu paranoya anlam ifade ediyordu. Son üç yıldır, günümüzün güçlü gizlilik hareketinin merkezinde yer alan çeşitli kripto teknolojisi aksesuarlarını —internet anonimleştiriciler, şifrelenmiş sohbet uygulamaları, muhbirler için izlenemez dosya paylaşım kutuları ve NSA’in bile kıramayacağı iddia edilen süper güvenli işletim sistemleri— araştırıyordum. Bu araçlar Pulitzer ödüllü gazeteciler, hackerlar, muhbirler ve gizlilik sektörünün Edward Snowden’dan Electronic Frontier Foundation’a ve American Civil Liberties Union’a kadar en büyük ve en güvenilir isimleri tarafından tanıtılıyordu. Tor ve Signal gibi uygulamalar, kullanıcıları Amerika’nın her şeyi gören gözetleme aygıtından korumayı vaat ediyordu. Peki ya bu halkın kripto silahlarını inşa eden kriptograflar ve programcılar? Eh, çoğu uçta yaşadıklarını iddia ediyordu: Sisteme karşı savaşan yıkıcı kripto-anarşistler, gölgelerdeki Amerikan hükümet güçleri tarafından takip edilip saldırıya uğruyorlardı. Bazıları tacizden bahsederek ABD’den tamamen kaçmış, Berlin’de kendi kendilerine dayattıkları bir sürgün hayatı yaşamak zorunda kalmışlardı.

 

En azından kendilerini böyle görüyorlardı. Fakat yaptığım araştırmalar farklı bir gerçeği ortaya çıkardı. Mali kayıtları ve Bilgiye Erişim Özgürlüğü Kanunu kapsamındaki talepleri inceleyerek öğrendiğime göre, kendilerini çevrimiçi radikal olarak tanımlayan bu kişilerin çoğu aslında askeri yüklenicilerdi ve savaştıklarını iddia ettikleri Amerikan ulusal güvenlik devletinden maaş ve yan haklar alıyorlardı. Yakından incelendiğinde, övündükleri şifreleme teknolojilerinin de güvenli dijital iletişimin derme çatma ve güvenlik açıkları olan bir sahtelik olduğu ortaya çıktı. Üstelik, söz konusu yazılımın finansmanı da ABD hükümetinden geliyordu: Pentagon, Dışişleri Bakanlığı ve CIA’den türetilen kuruluşlardan kripto radikallerine yılda milyonlarca dolar akıyordu.

 

Bu camiayı araştırmam bana çok fazla kötü muamele getirmişti: Askeri yükleniciler tarafından bana ve meslektaşlarıma yöneltilen karalama kampanyaları ve ölüm tehditleri; basında hakkımda yayılan, cinsiyetçi bir zorba ve şifrelemeye olan güveni baltalamak için CIA tarafından görevlendirilmiş bir casus olduğuma dair asılsız iftiralara maruz kalmıştım. Bu yüzden uzun zaman önce kaynaklarıma şüpheyle ve temkinle yaklaşmayı öğrendim, özellikle de Durov gibi ünlü birine. Durov, yakın zamanda Telegram ile kripto işine girmişti ve Telegram şu anda IŞİD’in favori sohbet uygulaması olma ayrıcalığına sahip.

 

Gezen medya patronu

Rusya hükümetiyle süregelen anlaşmazlığı nedeniyle görüşmemizin yerini gizli tutmamı isteyen Durov da temkinliydi. Buna hakkı vardı.

 

Şu anda 32 yaşında olan Durov, milyonlarca dolarlık bir servete sahip ve basına inanılacak olursa Rusya’nın en radikal internet patronu. 2006’da, henüz 22 yaşındayken, Rusya’da ve eski Sovyetler Birliği ülkelerinde Facebook’tan daha popüler hale gelen bir Facebook klonu olan VKontakte’yi kurmuştu. Şirket uzun süre onun kontrolünde kalmadı. 2011’de, Vladimir Putin’in iktidar partisine karşı büyük ölçüde sosyal medya üzerinden örgütlenen kitlesel muhalefet protestolarının ardından, hükümet VKontakte üzerinde daha sıkı bir denetim istedi. Durov buna direndi ve çeşitli meydan okuma eylemleri gerçekleştirdi: Şirkete belirli siyasi grupları engelleme emri veren belgelerin fotoğraflarını çekip internette paylaştı ve Rusya’nın FSB devlet güvenlik güçlerinin yetkililerini alenen alay konusu yaptı.

 

Fakat Kremlin ısrar etti ve sonunda istediğini elde etti. Durov, Rusya devletinin sürekli artan baskı taktiklerinden —polisin Durov’un dairesine baskın düzenleme girişimleri, Durov’un ifadesine göre kendisini siyah bir Mercedes’le bir trafik polisini ezerken gösteren sahte bir videoyu içeren tuhaf bir şantaj olayı ve ülkeden kaçmasına neden olan uydurma suç davaları dahil— bıkmıştı. Böylece 2014’te, genç sosyal medya patronu VKontakte’deki yüzde 20’lik hissesini Devlet Başkanı Putin’e sadık, korkutucu bir milyarder olan Özbek asıllı Alişer Usmanov’un yönettiği bir sermaye grubuna satmak zorunda kaldı. İmparatorluğu elinden alınan Durov, artık Rus dünyasının Zuckerberg’i olduğunu iddia edemezdi.

 

Durov, Rusya’dan kaçtı ve iki adalı St. Kitts ve Nevis ülkesine stratejik bir yatırım yaptıktan sonra Karayipler vatandaşı oldu. Son üç yıldır, özerk, kendi kendine yeten bir multimilyoner hayatı yaşıyor; arazi ve gayrimenkul gibi maddi varlıklardan vazgeçerek, dünyayı dolaşıp lüks otellerde kalıyor. Durov istediği her şeyi yapabilirdi ve bu yüzden sürgündeyken, ağabeyi Nikolay ile bir sonraki büyük proje üzerinde çalıştı: Zamanını ve yaklaşık 300 milyon dolar olduğu tahmin edilen servetini yeni bir mesajlaşma uygulaması olan Telegram’ın geliştirilmesine adadı.

 

Dünya çapında yaklaşık 100 milyon kullanıcısı olan Telegram, en yakın rakibi Facebook’un WhatsApp’ından on kat daha küçük. Fakat Telegram garip yerlerde başarı buldu: İran’da çok geniş, Özbekistan’da da oldukça popüler. Avrupa’da bazı kullanıcıları var ve Rusya’daki gazeteciler arasında giderek artan bir hayran kitlesi mevcut. Ayrıca, Telegram’ı piyasadaki en güvenli araç olarak gören El Kaide ve IŞİD arasında da büyük bir hit oldu. Bu örgütler, saldırıları planlamak için uygulamanın şifreli sohbetlerini kullanırken, propaganda yaymak, yalnız kurt teröristleri devşirmek ve başarılı saldırıların sorumluluğunu üstlenmek için “herkese açık kanallar” özelliğini kullandı. Telegram, Fransa, Almanya, Türkiye ve en son olarak Durov’un memleketi St. Petersburg’daki saldırılarla ilişkilendirildi. St. Petersburg’da yalnız bir intihar bombacısı şehrin merkezindeki bir metro istasyonuna saldırarak on beş kişiyi öldürdü ve daha fazlasını yaraladı.

 

Mesajı almak

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Rusya hükümeti yine Durov’u hedef aldı. Rus güvenlik yetkilileri, hizmetinin engellenmesi riskine karşı kendileriyle veri paylaşması için Durov’a baskı yapıyor. Ancak Durov’a baskı yapmaya çalışanlar sadece Ruslar değil. Görünüşe göre Amerikalılar da bu işten pay almak istiyor.

 

Bir garson ekmek tabağı ve bazı aperatifler —dilimlenmiş kalamar ve ton balığı tartar— getirirken, Durov son birkaç yıldır FBI’ın kendisini kurumla gizlice iş birliği yapmaya zorlamaya çalıştığını ve casusların geliştiricilerinden birini köstebek olmaya ikna etmek için rüşvet teklif etmeye kadar ileri gittiğini açıkladı. FBI ile yaşadığı karşılaşmaların ayrıntılarını daha önce hiç tam olarak kamuoyuyla paylaşmamıştı, ta ki şimdiye kadar.

 

Durov, baskının 2014’te, VKontakte’deki hissesini sattıktan kısa bir süre sonra başladığını söylüyor. O zaman, Amerikan sınırında FBI casusları tarafından rutin olarak görüşmeye alınmaya ve sorgulanmaya başladı. Bazen ülkeye girişte daha fazla sorgulama için onu alıkoyuyorlardı; bazen de uçağa binmek üzere kapıda hazırlanırken onunla “sohbet etmek” için yetişiyorlardı. Başlangıçta FBI, VKontakte’deki iş portföyü ve şirketin Rus kolluk kuvvetleriyle ilişkisi hakkında meraklıydı; hükümetin veri taleplerine uyma prosedürleri de dahil. Durov, “Bu sorulardan rahatsız oldum. Amerikan köstebeği olma eğilimim yoktu, bu yüzden onlara sadece medyada zaten mevcut olan asgari bilgiyi verdim,” dedi.

 

Fakat daha sonraki seyahatlerde FBI yetkilileri Telegram hakkında soru sormaya başladı. Nerede kurulmuştu? Nasıl çalışıyordu? FBI gelecekte Durov’la nasıl iletişime geçebilirdi? Casuslar e-posta yoluyla dostça notlar göndererek, herhangi bir sorun yaşarsa veya bir konuda yardıma ihtiyacı olursa onlara ulaşmasını söyledi. Durov bu teklifleri görmezden gelmeye devam ettiğini söylüyor ama FBI açıkça bir şey istiyordu; asıl soru neydi? 2016’da Durov cevabını aldı. O yılın mayıs ayında, yıllık Google I/O konferansına katılmak üzere Avrupa’dan San Francisco’ya gitti. Ziyaretinin ilk sabahı, iki FBI casusu sabah sekizde Airbnb üzerinden kiraladığı Mountain View’daki eve habersizce geldi. Durov, “Adresi nasıl buldular?” diye soruyor. “Belki sim kartımı takip ettiler? Havaalanından mı takip ettiler? Belki bilgiyi Uber'den aldılar? Bilmiyorum”.

 

Her halükârda, iki casus bariz biçimde görev icabı oradaydı. “Derhal Telegram hakkında sorular sormaya başladılar, bu da beni endişelendirdi,” diyen Durov, sabahın erken saatlerinde gelen ziyaretçilerinin asıl konuya gelmelerinin uzun sürmediğini açıklıyor: FBI, bir terör tehdidi durumunda Telegram’ın belirli kullanıcılarla ilgili verileri teslim etmesini sağlayacak bir tür gayri resmi arka kanal süreci kurmak istiyordu; hatta ellerinde resmi görünümlü belgelerle hazırlıklı geldiler. Durov, “Bana bir mahkeme kararı gösterdiler ve ‘Gizlilik ve kriptografi konusundaki değerlerinize çok saygı duyuyoruz ve yapmaya çalıştığınız şeye saygı duyuyoruz. Ancak ortada bir terörizm var, bu ciddi bir sorun ve toplumu koruma görevimiz var. Görüşlerimizi anladığınızı ve paylaştığınızı umuyoruz. Bir terör tehdidi olduğunda bize yardımcı olabilmeniz için bir veri alışverişi süreci yaratmak istiyoruz’ dediler,” diye anlattı. Yirmi dakika süren görüşme sırasında casuslar bunun uzun ve verimli bir ilişkinin sadece başlangıcı olmasını umduklarını açıkça belirttiler.

 

Telegram, Birleşik Krallık’ta Telegram Messenger LLP adıyla kayıtlı ve iki farklı şirketin —biri İngiliz Virgin Adaları’nda, diğeri Belize’de— sahibi olduğu bir şirket olarak faaliyet gösteriyor. Verileri de birden fazla yargı bölgesine bölünmüş ve dağıtılmış durumda; bu, Durov'un teoride kullanıcı verilerine yasal erişimi mümkün olduğunca zorlaştırmayı amaçlayan ana planının bir parçası. Şirketin ABD’de yasal bir varlığı yoktu, bu nedenle FBI’ın Durov’dan veya şirketinden herhangi bir şey talep etme konusunda gerçek bir yetkisi yoktu. Durov, mahkeme kararının bir hile olduğunu —iş birliği yapmaya ikna etme teşebbüsü— anladığını, ancak oyunu sürdürdüğünü ve Telegram’ın hukuk ekibinin belgeyi incelemesinden sonra ajanlara geri döneceğine söz verdiğini belirtti.

 

Yine de Durov, bu deneyimden biraz sarsıldığını söylüyor: “Rusya’da etkileşimde bulunduğum FSB elemanları etkileyici değildi. Orta düzey yeteneklere sahiplerdi; gerçekten nitelikli değillerdi. ABD’deki FBI farklı. Beni sorgulayanlar yetkin insanlardı. Birden fazla dil konuşuyorlardı. Araştırmalarını yapmışlar ve tam olarak hangi soruları soracaklarını biliyorlardı. Yüksek kalibreliydi. Ve Amerika’nın güvenliğe bu kadar çok kaynak ayırdığını anladım ki bu gerçekten korkutucu. Amerika’daki kolluk kuvvetleri çok daha verimli”.

 

Köstebek avı

FBI casusları gitti, ama işleri bitmemişti. Durov’un anlattığına göre, Google konferansı için uçakla gelen ve Durov ile aynı Mountain View Airbnb’de kalan bir Telegram geliştiricisini de hedef almışlardı (Bir FBI sözcüsü, Durov’un anlatımının herhangi bir ayrıntısını The Baffler ile tartışmayı reddetti.)

 

Bu geliştirici halihazırda havaalanında FBI’ın siber departmanından casuslar tarafından durdurulmuş ve sorgulanmıştı, ancak FBI, San Francisco’daki bir kafede takip toplantısı ayarladı. Orada geliştiriciye ile buluşan casuslar, Telegram’ın mimarisi ve şifreleme algoritmasının nasıl çalıştığı hakkında genel sorularla başladılar, bu arada uzmanlık bilgisi için onu övgülere boğdular. Asıl istedikleri şeye gelmek uzun sürmedi; erişim ve bunun için ödeme yapmaya hazırdılar. Durov bu geliştiricinin adını açıklamadı ama çalışanının sonunda kendisine anlattığı hikâyeyi aktardı. FBI, geliştiricinin gizlice operatörlerine Telegram’ın iç işleyişi hakkında bilgi vereceği bir düzenleme yapmak istiyordu, yani yeni özellikler ve hizmetin mimarisinin bilmek isteyebilecekleri diğer bileşenleri gibi şeyler. Anlaşma kesinlikle gizli olacaktı ve ödeme yapmaya hazırdılar. “Buna değeceğini göstereceğiz,” dediler. FBI adına “danışmanlık” yapacağını söylediler, bu açıkça bir rüşvet olan şey için inceltilmiş bir örtmeceydi. Durov, bir parça ekmek çiğnerken “FBI casusları ona vaatte bulundular. On binlerce dolar civarındaydı,” ifadelerini kullandı.

 

Geliştirici teklifi reddettikten sonra, FBI onunla bir kez daha görüştü. Bu sefer, FBI görüşmecileri ondan konuşmaları hakkında kimseye tek kelime etmemesini —özellikle de patronuna söylememesini— istediler. Durov, “Spesifiktiler. Pavel’e bundan bahsetme, bu bizim sırrımız demişlerdi,” diye konuştu.

 

Omuz silkip gülümsedi. Görünüşe göre FBI anlaşmayı kapatamamıştı. Yetkin bir kendini övme gösterisiyle “Geliştiricilerimize çok iyi para veriyoruz. Hepsi milyoner. Doğal olarak bu tür bir teklifle rüşvet verilemezler,” dedi.

 

FBI’ın kendi çalışanını ona karşı bir köstebeğe dönüştürmeye çalışması mı? Durov’un bu ifşaatı büyük sükse yapmasını bekliyordum. Silikon Vadisi şirketleri ve kripto gizlilik taraftarları, kendilerini hükümet baskısının kurbanları olarak gösterme fırsatını kaçırmazlar ve genelde gizlilik savaşlarında marka avantajlarına yarayabilecek küçük olayları abartırlar. Örneğin, Apple’ın FBI’ın 2015’te on dört kişinin ölümüyle sonuçlanan San Bernardino terör saldırısında kullanılan tek bir telefonu açma talebini, hükümet baskısına karşı bir duruşa dönüştürmesini düşünün; şirket aynı zamanda Çin’in veri taleplerine de boyun eğiyordu (Nihayetinde, elbette, FBI San Bernardino davasında aradığı verileri üçüncü taraf bir veri korsanlığı kullanarak elde etti). Ya da yakın zamanda Pentagon tarafından finanse edilen bir internet anonimlik aracı olan Tor adına çalışmış olan ve bir FBI casusu ebeveynlerinin evine kartvizitini bıraktıktan sonra Almanya’ya kaçan geliştirici vakası vardı.

 

Durov’un liberteryen eğilimleri ve bu dünyaya yakınlığı göz önüne alındığında, hükümet tiranlığına karşı öfkeyle konuşmaya başlayacağını düşünmüştüm; fakat Durov, tüm bu yaşananlar hakkında şaşırtıcı ve neredeyse rahatsız edici derecede soğukkanlı ve makuldü. FBI’ın baskı taktiklerinden rahatsız olmuş ve üzülmüştü ve teşkilatın Telegram’ın verilerine ulaşma girişimlerine direnme sözü verdi. Ancak bunun olmasına da şaşırmamıştı. Sonuçta, FBI’ın orada bulunma amacı buydu. “Temel olarak, Amerikalılar işlerini yapıyor. Onların perspektifinden bakın. İşte genç bir adam, uygulaması teröristler tarafından kullanılıyor. Kim olduğunu öğrenmemiz gerekiyor. Ne tür bir ekibi var. Bu mantıklı. Bunda olağanüstü bir şey görmüyorum,” dedi. “Yaşandığında bunu kamuoyuna açıklayabilir ve büyük bir gürültü koparabilirdim. ‘Bana bakın, Amerikalılar bana nasıl baskı yapıyor’ diyebilirdim. Ama bunun biraz ukala ve melodramatik olacağını düşündüm”.

 

Peki neden hikâyeyi şimdi kamuoyuna açıklıyor? Durov, Silikon Vadisi’nin federal hükümetle karşı karşıya gelmelerinin kendini dramatize eden senaryolarında genelde gözden kaçan daha büyük bir noktaya dikkat çekmek için ortaya çıktığını söylüyor: Telegram’ın başına gelenler, hükümetin büyük veri hizmetleri üzerinde nasıl etki kazanmaya çalıştığının oldukça temsili bir örneği. Durov, “Bu konuyu sadece Amerikan güvenlik kurumlarının ısrarcı ve zorlayıcı olduğuna ve sadece işlerini yaptıklarına dikkat çekmek için gündeme getiriyorum. Sizi havaalanında yakalayacaklar. Adresini sizden başka kimsenin bilmemesi gereken Airbnb’nize habersizce geliyorlar. Geliştiricilere rüşvet vermeye çalışıyorlar. Bir şekilde FBI bir şekilde işini son derece dikkatli yapıyor ve bütün bunları ekibim ve ben Amerika’da sadece birkaç gün geçirirken yapıyorlar,” dedi.

 

FBI, Telegram’a karşı bu kadar ısrarcı ve zorlayıcıysa —çalışanlarını kısa bir iş gezisindeyken rüşvet vermeye çalışmaya kadar gidiyorsa— o zaman ABD hükümeti kalıcı olarak Amerika’da bulunan şirketlere ne yapıyor? “Kendimin veya başka birinin o ortamda gizliliğe odaklı bir uygulama yönettiğini hayal edemiyorum. Bilgi taleplerini terörle ilgili verilerle başlatıp sonra kim bilir neye kadar genişletebilirler”.

 

CIA'ın küresel propaganda araçları: Sırlar ve yalanlar

 

Durov’un FBI ile istemeden de olsa karşılaşması, büyük veri ekonomisinde hayatın tatsız bir gerçeğini gözler önüne seriyor: Günümüzün uygulama takıntılı gizlilik hareketi, neredeyse tamamen Amerika’nın dış politika aygıtı —CIA tarafından yürütülen eski usul bir Soğuk Savaş propaganda projesinden ortaya çıkan kurum ve kuruluşlar bütünü— tarafından tasarlanan ve finanse edilen kripto araçlarına dayanıyor.

 

1948’de CIA’e, Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’dan başlayarak komünizmin yayılmasını engellemek ve geriletmek için tam kapsamlı bir “örtülü operasyonlar” programı yürütmesi için açık çek verilmişti. Radyo propagandası bu gizli fikir savaşında merkezi bir araçtı ve CIA “Bolşevizmden Kurtuluş Radyosu” ve “Hür Avrupa Radyosu” gibi isimler taşıyan istasyonları işletmek için özel paravan gruplar kullandı. 1950’ler ve 1960’larda teşkilat radyo ağını, korkunç Bolşevizm yılanını Asya ve Latin Amerika’ya getiriyor olabilecek komünist, sol eğilimli ve diğer şüpheli reformist güçleri hedef alan operasyonları da kapsayacak şekilde genişletti.

 

Amaç, bu devletlerin kendi enformasyon alanları üzerinde egemen kontrol uygulamalarını engellemek ve aynı zamanda insanların fikirlerini Amerika’nın çıkarlarına uygun bir şekilde domine etmek ve etkilemekti. CIA’e göre bu sub rosa propaganda operasyonu çok güzeldi ve teşkilat hala ABD tarafından yürütülen en başarılı gizli psikolojik savaş projelerinden biri olmakla gurur duyuyor.

 

Nihayetinde, CIA’in çok ayaklı propaganda operasyonu gizli statüsünden sıyrıldı ve Kongre tarafından Dışişleri Bakanlığının kardeş federal kurumu olan Broadcasting Board of Governors’a dönüştürüldü. Yaklaşık bir milyar dolarlık bütçesiyle BBG bugün Amerika’nın genişleyen dış propaganda bağlantılarını işletiyor. Amerikan halkı BBG’nin varlığından çok az haberdar olsa da bu medya imparatorluğu uydu, televizyon ve radyo yayınlarıyla dünyanın neredeyse dokunulmadık hiçbir köşesini bırakmıyor. Ve tıpkı yetmiş yıl önce CIA döneminde olduğu gibi, BBG’nin misyonu da Amerika’nın saygın siyaset kurumunun şu anda Rusya’yı yapmakla suçladığı şeyin aynısını sistematik olarak gerçekleştirmek; jeopolitik gücü yansıtmak için daha geniş bir kampanyanın parçası olarak —bazıları objektif, bazıları çılgınca çarpıtılmış— haberlere sponsor olmak.

 

Ama dahası da vardı. İnternet dünyaya yayıldığında, güçlü bir etki aracı haline geldi ve ABD hükümeti, acımasızca “İnternet Özgürlüğü” bayrağı altında rakiplerine karşı rekabet avantajını kullanma amaçlı hareket etti. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton tarafından uygulamaya konulan politika, haber yayımlamaktan çok daha fazlasını içeriyordu. Amaç, bu küresel iletişim teknolojisini rakipleri zayıflatmak, hasım hükümetleri devirmek ve Çin’den Rusya’ya, İran’dan Suriye ve Libya’ya muhalif hareketleri desteklemek için her türlü yaratıcı yolla silahlandırmaktı. New York Times, İnternet Özgürlüğü programının ilk kez büyük bir şekilde başladığı 2011 yılında, “Obama yönetimi, muhaliflerin telekomünikasyon ağlarını sansürleyerek ya da kapatarak kendilerini susturmaya çalışan baskıcı hükümetlerin altını oymak için kullanabilecekleri ‘gölge’ internet ve cep telefonu sistemlerini konuşlandırmaya yönelik küresel bir çabaya öncülük ediyor,” demişti:

 

“Bu çaba, yabancı ülkelerde bağımsız cep telefonu ağları oluşturmaya dönük gizli projelerin yanı sıra, Washington’daki L Caddesinde beşinci kattaki bir dükkânda, sanki bir garaj grubundaymış gibi görünen bir grup genç girişimcinin aldatıcı derecede masum görünen bir donanımı ‘bavulda internet’ prototipine yerleştirdiği, casus romanlarından fırlamış bir operasyonu da içeriyor. Bu bavul bir sınırdan gizlice geçirilebilir ve geniş bir alanda küresel internete bağlanarak kablosuz iletişim sağlamak üzere hızla kurulabilir.”

 

Bu sadece bir başlangıçtı. Sonraki birkaç yıl içinde, Dışişleri Bakanlığı tarafından desteklenen BBG, İnternet Özgürlüğü girişimini, dünyanın dört bir yanındaki ülkeleri —Çin, Küba, Vietnam ve Rusya— hedef alan yüzlerce projeyi finanse eden yılda 50 milyon dolarlık bir programa dönüştürdü. Ve burada işler bir kez daha gerçeküstü bir hal aldı: İnternet Özgürlüğü aygıtı yurt dışına güç yansıtmak için tasarlanmıştı ama aynı zamanda Amerika’nın yurt içindeki mahremiyet hareketinde birincil hareket ettirici ve sarsıcı olarak ortaya çıktı. Aktivistleri ve gizlilik araştırmacılarını finanse etti, EFF ve ACLU ve hatta Google gibi şirketlerle çalıştı. Nereye bakarsanız bakın, bu kurum tarafından finanse edilen gizlilik araçları sahneye hâkim oldu. Bunlar arasında şu anda en ateşli şekilde tanıtılan gizlilik ürünleri de vardı: “Dark web” olarak bilinen şeye güç veren anonim internet tarama platformu Tor ve Edward Snowden tarafından savunulan sohbet uygulaması Signal. Her ikisi de ayakta kalabilmek için devletten milyonlarca dolar para aldı.

 

Signal uygulaması

Pavel Durov’un VKontakte’si Kremlin tarafından elinden alınıp Rusya’dan kaçtığında, Batı’da bir kahraman —özgürlük namına savaşan ve bedelini işiyle ödeyen modern bir Saharov— olarak selamlandı. Amerika’nın kripto ve gizlilik camiası da onu bağrına bastı. Ancak ilişkinin bozulması uzun sürmedi ve bunun baş sorumlusu da Open Whisper Systems, diğer adıyla Quiet Riddle Ventures LLC adlı küçük bir opak şirket tarafından inşa edilen bir kripto cep telefonu uygulaması olan Signal oldu.

 

Moxie Marlinspike (gerçek adı Matthew Rosenfeld ya da Mike Benham olabilir ya da olmayabilir) adını kullanan, kendine özgü radikal bir kriptograf tarafından icat edilen Signal, BBG destekli Açık Teknoloji Vakfı’ndan (2013'ten bu yana neredeyse 3 milyon dolar pompaladı) sağlanan fonla hayata geçirildi ve hayatta kalmak için sürekli hükümet fonuna güveniyor gibi görünüyor.

 

Hizmetin CIA’den ayrılan bir kuruluşla yakın bağlarına rağmen, Amerika’nın gizlilik ve kripto camiasının önde gelen isimleri uygulamayı destekliyor. “Signal’i her gün kullanıyorum. #FBI’a notlar,” diye tweet atan Snowden, uygulamayı topluca indiren takipçilerine seslendi. Marlinspike, Snowden’ın övgüsünden sonuna kadar yararlandı ve sızdırıcının onayını şirketinin internet sitesinde belirgin bir şekilde öne çıkardı: “Open Whisper Systems tarafından üretilen her şeyi kullanın”.

 

Büyük ölçüde Snowden’ın onayı ve desteği sayesinde Signal, anarşistlerden Marksistlere ve Black Lives Matter’a kadar Amerikalı gazeteciler, siyasi örgütçüler ve aktivistler arasında şifreli sohbet uygulaması haline geldi. Bu günlerde, Trump’ı hedef alan muhalif mitingler için de ilk başvurulan güvenli planlama uygulaması. Uygulama Silikon Vadisi’ne bile büyük bir giriş yaptı; Marlinspike Facebook ve Google yönetimleriyle çalışarak sohbet uygulamasının şifreleme mimarisini WhatsApp da dahil olmak üzere mobil sohbet programlarına adapte etmelerini sağladı. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Facebook’un Signal’i WhatsApp programına uyarlaması BBG’den övgü aldı; propaganda mağazasındaki yöneticiler, hükümet tarafından finanse edilen gizlilik araçlarının artık bir milyar insan tarafından kullanılacak olmasıyla övünüyordu.

 

Ancak insanları Amerikan hükümetinin meraklı gözlerinden saklama amacıyla tasarlanmış bir uygulama için Signal’in mimarisi bazı güvenlik ve kripto uzmanlarını duraksattı. Şifreleme algoritmasının kusursuz olması gerekiyor ama uygulamanın arka ucu, kendisi de büyük bir CIA yüklenicisi olan Amazon’da bir bulut hizmeti olarak çalışıyor. Program, ayrıca kullanıcıların uygulamayı gerçek bir cep telefonu numarasına bağlamalarını ve tüm adres defterlerine erişim vermelerini —insanların kimliklerini gizlemesi gereken bir uygulama için garip bir davranış— gerektiriyor. Signal, aynı zamanda uygulamayı kullanıcılara ulaştırmak ve telefonlarına yüklemek için Google ve Apple’a bağımlı ve bu iki şirket de NSA’in gözetleme ortakları. Güvenlik konusunda gazetecileri eğiten bir geliştirici olan Sander Venema, “Google’ın genelde telefona root erişimi var, bütünlük sorunu var. Google hala NSA ve diğer istihbarat kurumlarıyla iş birliği yapıyor. Google'ın Signal’in özel olarak değiştirilmiş bir güncellemesini ya da sürümünü gözetim için belirli hedeflere sunabileceğinden ve telefonlarına kötü amaçlı yazılım yüklediklerinden haberleri olmayacağından oldukça eminim,” diye yazdı. Signal’in siyasi aktivistlere ve gazetecilere yönelik dar pazarlaması göz önüne alındığında, uygulama bir bayrak gibi çalışıyor; mesajları şifreleyebilir ama aynı zamanda kullanıcıları gizleyecek bir şeyleri olan kişiler olarak etiketliyor: Bu, “BENİ İZLEYİN, LÜTFEN,” diyen büyük bir işaret.

 

Ve her neyse, Signal olsun ya da olmasın, eğer düşmanınız ABD hükümeti ise, hangi şifreleme uygulamasını kullandığınızın pek bir önemi yoktu. WikiLeaks tarafından kısa bir süre önce yayımlanan CIA hack araçları belgeleri, teşkilatın Mobil Cihazlar Şubesinin Signal, WhatsApp ve hatta Telegram gibi uygulamaların güvenlik duvarları tarafından karantinaya alınmış olsa bile telefon verilerini ele geçirmek için her türlü güzelliği geliştirdiğini ortaya koydu. WikiLeaks, “Bu teknikler, CIA’in WhatsApp, Signal, Telegram, Wiebo, Confide ve Cloackman’ın şifrelemesini, bu uygulamaların çalıştığı ‘akıllı’ telefonları hackleyerek ve şifreleme uygulanmadan önce ses ve mesaj trafiğini toplayarak atlamasına izin veriyor,” diye yazmıştı.

 

Durov kriptografinin sınırları olduğunu kabul etti. Yine de Snowden’ın Telegram’ı nasıl çökerttiğini anlatırken, Durov hüsrana uğramış ve şaşkındı. Kendisinin ve kardeşinin Amerikalı uzmanlar tarafından desteklenen kriptografi tekniklerini seçme konusunda çok temkinli davrandıklarını söylüyor; özellikle de Snowden tarafından sızdırılan NSA belgeleri, NSA’nın etkili bir bilgisayar güvenlik firması olan RSA’ya, NSA’nın nasıl kırılacağını bildiği kusurlu bir tekniği kullanması için gizlice ödeme yaptığını ortaya çıkardığından beri. Durov kardeşler, aynı şeyin diğer popüler şifreleme algoritmaları için de geçerli olup olmadığını merak ettiler. Telegram sosyal medyada Amerikalı kriptografi uzmanlarının saldırılarına maruz kalmaya başlayınca daha da endişelendiler. Durov, “Yaklaşımımıza yönelik eleştirilerini herhangi bir gerçek zayıflığa değil, yalnızca destekledikleri algoritmaları kullanmadığımız gerçeğine dayandırdılar. Kriptografi üzerine anlamlı bir konuşma yapmadıkları için, gerçeği bulmak ya da güvenliği en üst düzeye çıkarmaktan ziyade başka bir ajandaları olduğunu fark etmeye başladık,” ifadelerini kullandı.

 

CIA’in bir yan kuruluşu tarafından finanse edilen bu kripto radikalleri hakkında yaptığım tüm haberler boyunca, kimsenin doğru dürüst yanıtlayamadığı basit bir soru sordum: Eğer Signal gibi uygulamalar NSA’nın gözetleme gücüne karşı gerçekten bir tehdit oluşturuyorsa, ABD hükümeti neden onları finanse etmeye devam ediyor? 

 

Güce bel bağlamak

Pavel Durov ile görüşmeye hazırlanırken beklediğim şey tam olarak siyasi fikir birliği değildi. 

FBI’ın ekibine rüşvet verme ve Telegram’a kurumla gizlice çalışması için baskı yapma teşebbüsünü detaylandırmak için kamuoyuna açıkladığı basit gerçekle başlayın; Durov’un kendi feragatlerine ve ifşayı küçümseme çabalarına rağmen, bu büyük bir olaydı. Rusya’dan kovulmasına rağmen, ABD güvenlik aygıtıyla iş birliği yapmıyor, bunun yerine iki cepheli bir savaş vermeyi tercih ediyordu. Bu alışılmadık ve etkileyici bir eylemdi. Rusya’da siyasetle ters düşen ve modern zaman muhalifleri olarak kendilerini Batı’da güvende hisseden çoğu insan genelde Batı’nın kendi propaganda amaçları doğrultusunda hareket eder, ne kadar nahoş olursa olsun eleştirmeden Amerikan çıkarlarının ve aktörlerinin yanında yer alır. Pussy Riot’un Rusya’dan kaçışını ve Vladimir Putin’i eleştirirken Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile fotoğraf çektirmesini aklınıza getirin.

 

 

ÇEVİRİ ve SUNUM: EMRE KÖSE

 

KAYNAK: https://emrekose.substack.com/

 

Özet
:
Uzun bir dönem boyunca Batı medyası ve siyasetçileri tarafından övgüyle anılan Telegram’ın kurucusu Pavel Durov, geçen hafta Fransa’da gözaltına alındı ve ardından adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Sovyet doğumlu Amerikalı gazeteci Yasha Levine, Durov’un daha önce FBI görevlileri ile yaşadıklarına dair bir dizi detay veriyor. Levine, Silikon Vadisi ve teknoloji tekellerinin Amerikan devleti ile iş birliği yaparak gerçekleştirdiği mahremiyet ihalleleriyle alakalı belki de en çok kalem oynatmış gazetecilerden biri.
Resim
Türkçe
X