Hikmet üzerine hareket: İnsanları neye çağırıyoruz?

 

 


 


Naci HANPOLAT

 

İlkeli duruş ve reel politik yazı dizimiz üzerine gelen eleştirilerden bir kısmı İran’ı temize çıkardığımız, İran’ın şii yayılmacılığını görmezden geldiğimiz, İran’ın Irak ve Suriye’de işlediği cürümlere sessiz kaldığımız yönündeydi. Bir kısım eleştiriler de yazımızın bir yerinde geçen "sonradan Şiiliğe geçen bir kısım Müslümanlar" için yaptığımız uyarı ile ilgili oldu ve bu konuda itirazlar ve kimi dostlardan gelen serzenişlere muhatap olduk. Konuyla ilgili benle iletişime geçen bazı dostların eleştirilerini dinledim ve onlarla durumu hasbihal ettim ama bir yazıyla konunun daha iyi anlaşılmasını sağlama gereği duydum. Bu yazıyı yazma gereği duymamın nedeni İslami terbiyem dolayısıyla olası yanlış anlamalara bir açıklık getirmektir.


 

Yazdığım yazıda kastımın ne olduğu,anlamak isteyenler için çok açık diye düşünüyorum; yazının bütününden çıkarılması gereken ana fikri ıskalayıp küçük bir detaya takılan dostlara ve yazının muhatabı olmayan ama yazıdan incinmiş olabilecek kardeşlere hürmeten demek istiyorum ki kimin hangi mezhebi neden tercih ettiği ile bir işimiz olmaz. Genel tevhidi bakış açısına sahip olduktan sonra kişinin Sünni Hanefi veya Şafii ya da Şii Ca'feri veya Zeydi olması kişinin kendi tercihidir. Bunların hepsini dinde kardeşlerimiz olarak görürüz.

 

 

Önemli olan dinin temel esasları olan ve tüm mezheplerde ortak olan hususlarda İslami çizgi içinde kalınması (Kur’an-ı Kerim, Hz.Peygamber (SAV), Ahiret, Namaz, Oruç, Hacc, Zekat gibi müttefequn aleyh ibadetler ve herkesçe bilinen müttefequn aleyh haramlar) ve hak ile batıl mücadelesinde doğru tarafta olunmasıdır. Önemli olan kişinin mezhebi, şeyhi, ırkı, aşireti, parası, malı, mülkü veya siyasi veya sosyal konumu değil bugünün ezilenler ile ezenler ( müstekbirler ve mustaz’aflar) arasındaki her alanda süregiden mücadelesinde hakkın, hakikatin, mazlumun, ezilenin yanında olmasıdır.

 

 

İran’ı temize çıkarmaya çalıştığımızı düşünerek bizi eleştiren dostlara cevabımızı başka bir yazıya bırakırken sonradan Şia’yı tercih eden bazıları ile ilgili doğru anlaşılmasını istediğimiz mesajı şöyle ifade edebiliriz: Karşı olduğumuz şey İslami camiada mezhebi propaganda yapılması, zaten İslamı bilinçli olarak tercih etmiş insanların bir şekilde Şiiliğe kazandırılması için çaba sarfedilmesi, her yerde her zaman konuyu evirip çevirip Müslümanların bin yıldan fazladır çözemediği konulara getirip ordan bir ayrışma zemini yaratılması ve bunun da ‘birlikte hareket’in önünde ciddi bir engel oluşturmasıdır. 

 

 

Yazıda rahmetli Ali Şeriati'nin Tudeh Partisi ile ilgili aktardığı bir anekdottan bahsetmiştim, yazı zaten yeterince uzadığı için detaylandırmamıştım ama anlaşılan orada neyi kastettiğim tam olarak anlaşılmamış. Orada Şeriati, Tudeh mensuplarının İran'ın kırsal bölgelerinde propaganda çalışması yapmaya gittiklerinde köylerde tarlalarda çalışan köylülere, çiftçilere hitaben söze başlarken ateizmi anlattıklarını ve daha kendilerinin neyi savunduğunu anlatamadan muhatapları olan halk tarafından kovulduklarından bahsediyor.

 

 

Solun İslam toplumlarında başarısız olmasının en temel sebeplerinden biri hiç şüphesiz bu din'e karşı olan düşmanlıklarıdır ve Türkiye'de de bunun benzer pratiklerine çok şahit olduk. Dolayısıyla aynı hataya düşülüp solcu Tudeh’in İran’da düştüğü duruma kendilerini düşürmemelerini söylemeye çalıştık.

 

 

Burada anlatmak istediğimiz konunun özü aslında "Hikmet üzerine hareket"tir. Önerdiğimiz usul, "Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et."(Nahl-125) ayeti gereğince doğru zamanda doğru tutumu takınmaktır.


Yine konumuzla ilgili başka bir ayette de Yüce Allah şöyle buyuruyor:

“Şu halde, eğer 'öğüt ve hatırlatma' bir yarar sağlayacaksa, 'öğüt verip hatırlat.” (A’la 9)

 

 

Sonradan Şia'yı tercih edenlerden bazıları -ki muhtemelen bunların çoğu da yeni bir şeyleri keşfetmenin heyecanı ile- oturdukları her yerde Şia ile Sünniliğin ihtilaflı konularını açıp ordan bir tartışma zemini yaratıp gereksiz gerginliklere, huzursuzluklara ve bölünmelere sebebiyet veriyorlar.

 

Gazze yakılıp yıkılırken, Müslümanların gerek yerel gerek bölgesel bunca sıkıntıları varken asıl bir ve beraber olunması gereken bu günlerde ve bu zamanda sözkonusu tavır netice itibariyle vakit ve enerji kaybına hatta daha büyük fitnelere sebebiyet veriyor.

 

Bu kişilerden kimileri yeni intisap ettikleri mezhebin geniş akidevi arkaplanında gitgeller yaşayarak Ğulat-ı Şia'dan Zeydiliğe kadar geniş bir skalada bir o yana bir yana savrulup duruyorlar. Yine bu kişilerin kendi aralarında Sünnilikten Şia'ya geçen arkadaşları için "mühtedi" ifadesini kullandıklarına da bizzat şahidiz. Bu ifadeyi takiyye gereği belki her ortamda açıktan söylemeseler de kendi aralarında Şia'yı tercih eden kişiyi "hidayete erdi" diye anıyorlar. 

 

 

Bu kişilerin çabaları sizce kimin ekmeğine yağ sürüyor? Nüfusunun kahir ekseriyeti Sünni Müslüman olan Türkiye gibi bir coğrafyada, hele hele ırkçılığın, faşizmin tavan yaptığı bir siyasal atmosferde insanlara Müslümanların üzerinde ittifak ettiği %90'a yakın ortaklaşılan esaslar yerine ihtilaf edilen meseleleri gündeme getirirseniz size kolayca yaftalar yapıştırılır, etiketlenirsiz ve vermek istediğiniz mesajı veremeden mahkum edilmiş olursunuz tabi eğer böyle bir derdiniz varsa. Yoksa suret-i haktan görünüp asıl amacınız Müslümanları bölüp parçalamak ise zaten sizin adınız bellidir: İngiliz Şiası ya da Amerikan Sünniliği.

 

 

Elbette Şiiliği tercih eden herkes böyle değildir. Yıllardır Şiiliği tercih ettiğini bildiğimiz ama hiç bir zaman mezhebinin aramızda ayrılığa sebebiyet vermediği arkadaşlarımız vardı, var. Vahdeti, uyumu, birlikte çalışmayı önceleyen, yaşadığı coğrafyada anın ve mekanın fıkhını ellerinden geldiğince uygulamaya çalışan bu kişiler sözümüzün muhatabı değillerdir.

 

 

Amacımız Şiisiyle Sünnisiyle, mezhepsizi, tasavvuf ehli v.s. ile tüm Müslümanların ortak düşman olan müstekbir güçlere, onların yerli uzantılarına, ideoloji ve kurumlarına karşı ortak hareket etmeleri ve bir olamıyorlarsa bile birbirlerine engel olmadan aynı hedefe doğru paralel yürüyebilmelerini sağlamaktır. Mezhebi her çağrı aynen yazıda ifade ettiğimiz gibi İŞİD ve benzeri aparatlara alet olmak, onların dümenine su taşımaktır. 

 

 

Kişisel polemiklere girmek istemem, amacımız üzüm yemektir bağcıyı dövmek değil. Kimseye de hakaret ettiğimi düşünmüyorum, benim derdim kişilerle değil bilakis yanlış bir tavrı eleştiriyorum ve bu kişileri dostça uyarıyorum ki yaptıklarının kimin ekmeğine yağ sürdüğünün farkına varsınlar. Kimsenin Filistin'de, Lübnan'da verilen mücadeleyi gölgelemeye, şehit kanları üzerinden kendilerine rol biçmeye hakları yok.

 

 

Kimi bazı talihsiz ifadelerle birbirimizi suçlamak doğru değildir ki seviyeyi düşürmemek adına bu tür değerlendirmeler yapanlara misliyle cevap vermemeyi tercih ediyorum.

 

 

Müslümanca ve hikmetlice bir tavrı, bir duruşu tavsiye ediyorum. Düşmanımız güçlü ve ümmete karşı birleşmiş iken daha çok bölünme ve ihtilafa değil daha çok birliktelik, ittifak ve yoldaşlığa ihtiyacımız var. 

 

 

Mevzuyu burda noktalarken yeni gelen bir haberde İsrail'in Lübnan'da Hizbullah mensuplarının iç haberleşme için kullandıkları çağrı cihazlarının topluca aynı anda patlatıldığı ve bir çok kişinin yaralandığı aktarılıyor. Tek başına bu gelişme bile nasıl bir düşmanla karşı karşıya olduğumuz ve buna karşı en az onlar kadar bir ve mücehhez olmamız gerektiği hususunu bir kez daha bize göstermiş oldu.

 

 

Yazımızı İran devriminin ilk yıllarında devrimin ana sloganlarından biri olan ve günümüzde her bir Müslümanın şiarı olması gereken şu ifade ile kapatalım:

 

 

LA SÜNNİYYE LA ŞİİYYE İSLAMİYYE İSLAMİYYE

 

Vesselam...

 

Özet
:
Naci HANPOLAT - “İlkeli duruş ve reel politik” başlıklı yazı dizimizde kastımın ne olduğu, anlamak isteyenler için çok açık diye düşünüyorum; yazının bütününden çıkarılması gereken ana fikri ıskalayıp küçük bir detaya takılan dostlara ve yazının muhatabı olmayan ama yazıdan incinmiş olabilecek kardeşlere hürmeten demek istiyorum ki kimin hangi mezhebi neden tercih ettiği ile bir işimiz olmaz.
Resim
Türkçe
X