Saldırı, Hamaney’in “stratejik sabrını” zorluyor
İsrail, İran’ın asker-diplomatlarına savaş ilan etti
Ali Hashem ve Mohammad Ali Shabani
İsrail’in İran’ın Şam’daki diplomatik misyon olarak tanımladığı binayı bombalaması ve Devrim Muhafızları’nın Levant’taki en üst düzey komutanı Muhammed Rıza Zahedi’yi öldürmesi, çok boyutlu yankıları olan büyük bir tırmanış.
Oyunun kuralları değişiyor
Saldırı, hukuki ve operasyonel açıdan, diplomatik personel ve binaları koruyan uluslararası normlar hakkında büyük soru işaretleri yaratıyor. İran, büyükelçiliğin yanında bulunan ve hedef alınan binayı, büyükelçinin konutunu da barındıran bir konsolosluk olarak tanımladı. İsrailli kaynaklar binanın İran Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) bağlı Kudüs Gücü mensuplarının, Filistin İslami Cihadı ile görüştüğü sırada bombalandığını belirtiyor. Eğer bina diplomatik bir misyon olarak tanınıyorsa, böyle bir toplantı uluslararası sözleşmeler kapsamında korunur.
Daha da önemlisi, İsrail geçen aylarda DMO’ya ait tüm hedeflerin, çifte diplomatik kimliklerine bakılmaksızın meşru hedef olduğunun sinyalini verdi.
Yardımcısı ve diğer beş subayla birlikte öldürülen Zahedi’nin İran’ın Şam Büyükelçiliği’nde personel olarak akredite olduğu söyleniyor. Geçen yılın sonlarında şüpheli bir İsrail operasyonunda öldürülen Lübnan ve Suriye’deki bir önceki Kudüs Gücü ikinci komutanı Seyyid Razi Musavi de ikinci diplomatik danışman rütbesine sahipti. İsrail oyunun kurallarını değiştireceğinin sinyallerini verirken İran geçmiş varsayımlarında ısrar ediyor.
İsminin açıklanmaması kaydıyla konuşan Arap ve İranlı kaynaklar Amwaj.media’ya, suikasttan önceki günlerde, yaklaşan bir tehdide dair sinyaller nedeniyle Musavi’ye “Şam konsolosluğunda” kalması talimatı verildiğini söyledi. Bu, binanın saldırılardan muaf olduğu varsayımına dayanıyordu. Nihayetinde Musavi binadan ayrılıp güneydeki Seyyide Zeynep banliyösüne gittikten bir saat sonra öldürüldü.
Hizbullah-DMO bağlantısına saldırı
İran’ın Suriye’deki misyonunun ayırt edici yönlerinden biri de yüksek profilli kayıpların sayısı. Şubat 2013’te İran Devrim Muhafızları komutanı Hasan Şateri Şam-Beyrut yolunda öldürüldü. Tahran hemen İsrail’i suçladı. İki yıl sonra, 2015’in başlarında, üst düzey askeri komutan Muhammed Ali Allahdadi, İran’dan birkaç subay ve Lübnan Hizbullahı üyeleriyle birlikte İsrail’in hava saldırısında hayatını kaybetti.
Ancak Suriye’de yüksek rütbeli subayların öldürülmesi yeni bir şey olmasa da Ekim 2023’te Gazze savaşının patlak vermesinden bu yana İsrail’in şüpheli suikastlarının hızı arttı.
Uzmanlar, Devrim Muhafızları’nın Levant’taki ikinci komutanı Musavi’ye yönelik saldırının, ABD’nin eski Devrim Muhafızları Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani’yi öldürmesi ve İsrail’in Hizbullah’ın askeri şefi İmad Muğniye’yi hedef almasıyla eşdeğer olduğunu söylüyor. Musavi, İran liderliğindeki güçlerin Suriye ve Hizbullah’a girişini ve silah sevkiyatını kolaylaştırmaktan sorumluydu. Tahran bu olayın şokunu yaşarken, birkaç hafta sonra İsrail’in bir başka şüpheli hava saldırısında Kudüs Gücü’nün Suriye’deki istihbarat yardımcısı öldürüldü.
Şam’daki en kıdemli Kudüs Gücü subayı olan Zahedi’nin suikastına gelelim. Amwaj.media’ya bilgi veren kaynaklar, 2000’li yılların ortalarında Lübnan’a gelen Zahedi’nin kısa sürede Hizbullah içinde güçlü bir ağ kurduğunu söyledi. Zahedi, Hizbullah’ın Şura Konseyi’nin Lübnanlı olmayan tek üyesi konumuna yükseldi. Bir Arap kaynağa göre, aynı zamanda hareketin Cihat Konseyi’nde Devrim Muhafızları’nın delegesi olarak görev yaptı ve etkili bir “veto yetkisine” sahip oldu.
Zahedi’nin yerine 2014’te üst düzey DMO subayı Muhammed Hejazi getirilmiş olsa da Hejazi 2020’nin sonlarında hastalanınca Zahedi geri döndü. Ertesi yıl, dönemin Suriye’deki DMO operasyonlarının başındaki isim olan Mustafa Cevad Gaffari tartışmalı koşullar altında geri çağrılınca Zahedi rütbesini yükseltti. Bir gecede tüm Levant bölgesindeki en üst düzey Kudüs Gücü subayı oldu.
Dolayısıyla Zahedi gibi bir ismin öldürülmesi sadece İran’a yönelik doğrudan bir saldırı değil. Bu aynı zamanda Hizbullah ve Devrim Muhafızları arasındaki bağın kilit bir unsuruna yönelik bir saldırı ve bölgedeki Kudüs Gücü komuta ve kontrolünü hedef alan suikastlar modeliyle uyumlu.
Daha büyük resim
İsrail’in şüpheli son saldırısı aynı zamanda Ayetullah Ali Hamaney’i harekete geçmeye zorlama çabası. İran’ın dini lideri şu ana kadar Suriye’deki üst düzey suikastlara misilleme yapmayı reddetti. Zahedi’nin ölümü İran’ı aceleci bir tepki vermeye zorlarsa -özellikle de doğrudan ve aşırı olursa- Gazze savaşının bölgeye gerçekten yayılmasına giden yolu açabilir. Tahran, odağı Filistinlilerden İran’a ve ‘Direniş Ekseni’ olarak bilinen bölgesel ittifak ağına kaydıracağı için böyle bir yaklaşımdan kaçınıyor.
Daha geniş çaplı bir çatışma uzak görünse de bölge şimdiden yolu yarılamış durumda. Geçen sekiz hafta boyunca Irak ve Suriye’de Eksen ile ABD arasında, ocak ayı sonunda Ürdün’de Amerikan askerlerinin öldürülmesinin ardından sağlanan bir ateşkes vardı. Ancak bu ateşkes sallantıda ve Joe Biden yönetiminin Bağdat’ın kalbinde üst düzey Iraklı komutanları öldürmeye hazır olduğunu göstermesinin ardından yapılmıştı. Yemen’de İngiliz ve ABD güçleri aylardır Husiler olarak bilinen Ensarullah hareketinin mevzilerini bombalıyor.
Bu dinamikler İran ve ABD’nin bölge çapında bir çatışmadan çıkarları olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, iki taraf geçen aylarda İran’ın protestoları kanlı bir şekilde bastırması ve Rusya’ya silah satışı konusundaki görüş ayrılıklarını bir kenara bırakıp gizlice görüştüler. Konuyla ilgili bilgi sahibi üst düzey diplomatik ve siyasi kaynaklar, Amwaj.media’ya bu görüşmelerin devam ettiğini ve Umman’daki toplantıların ötesinde çoklu kanallar aracılığıyla yürütüldüğünü belirtti. Diyaloğun, özellikle ABD’de seçimlerin yapıldığı bir yılda, dönüşümcü bir şeye evrilmesi pek olası değil. Ancak gerilimi azaltmaya yönelik isteğin gerçek olduğunu kanıtladı.
Ancak Biden yönetiminin İsrailli müttefikinin eylemlerini dizginlemeye yönelik bir çabası olmadığından, Hamaney provokasyonlara yanıt vermesi için artan bir baskı altında. Dini lider, tekrarlanan kışkırtmalar karşısında “stratejik sabır” gösterdi. İran’da liderlik değişimi yaşanırken ve Tahran’daki bazı muhafazakârlar daha iddialı bir dış politika çağrısında bulunurken, riskler daha yüksek olamazdı.
İran-ABD arasındaki gerilimi azaltma çabalarını hedef almanın yanı sıra İsrail’in bölgede Devrim Muhafızları’na savaş ilan etmesi, Hizbullah ile Körfez Arap ülkeleri arasında Suriye’nin arabuluculuğunda gerçekleştiği söylenen yakınlaşmayı da sabote etmeye yönelik olabilir.
Amwaj.media’nın daha önce bildirdiği üzere, üst düzey bir Hizbullah yetkilisi geçen günlerde Birleşik Arap Emirlikleri’ni (BAE) ziyaret etti. Kamuoyu önünde gerçekleşen bu nadir ziyaret Lübnanlı tutukluların serbest bırakılmasına odaklanmıştı. Bununla birlikte, Hizbullah ile BAE arasındaki ilişkilerde Suriye’nin arabuluculuk rolü üstleneceği iddiasıyla daha geniş siyasi meselelerin de gündeme geldiği söyleniyor.
Nihayetinde, bilgi sahibi Arap kaynaklar, Amwaj.media’ya Lübnanlı tutuklular konusundaki angajmanın Körfez Araplarının Hizbullah’la normalleşmesine yönelik bir ilk adım olabileceğini belirtti. Bu bağlamda üst düzey Hizbullah ve BAE yetkilileri arasında Şam’da “birkaç toplantı” yapıldığı bildiriliyor.
Geleceğe bakış
İran geçmiş yıllarda Suriye’deki ABD güçlerine yerel müttefikleri aracılığıyla misilleme yaparak İsrail’in hava saldırılarını caydırmaya yönelik stratejik bir mantık kurmaya çalıştı. Hava saldırılarını önlemede başarısız olmanın ötesinde, bu formül Irak ve Suriye’de Eksen ile ABD arasındaki mevcut ateşkesle altüst oldu.
Tahran’da karar alma mekanizması hakkında bilgi sahibi olan ve isminin açıklanmaması kaydıyla konuşan bir siyasi yetkili Amwaj.media’ya şunları söyledi: “Karşılık vermek için çeşitli seçenekler var. İsrail içindeki bir bölgeye füze atılmasını pek olası görmüyorum. Ancak İsrail’in diplomatik merkezleri, İran’ın sorumluluk üstlenmeyeceği bir operasyon için gerekli imkanların olduğu yerlerde -ilgili ülkeyle ilişkilere dair siyasi mülahazalar da göz önünde bulundurularak- saldırı olabilir.” Kaynak ikinci seçeneği daha yaygın bir eylem olarak tanımlıyor ve “asıl mesele İran ve İsrail’in nasıl karşılık vereceklerini anlamalarıdır” dedi. Kaynak sözlerini şöyle sürdürdü: “Yani sizin ve benim için net olmayan ama her iki taraf için de kesinlikle net olan bir yanıt olabilir.”
Tahran’daki kaynak üçüncü seçeneğin ise İran’ın anında karşılık vermekten kaçınması olabileceğini vurguladı. Kaynak, özellikle İsrail’in diplomatik temsilcilikleri alarm halindeyken ve Lübnan sınırındaki İsrail güçleri hazır durumdayken İranlıların bekleyebileceğini belirtti. “Hemen karşılık vermek istemiyor olabilirler, İsraillileri diken üstünde tutarak yormak ve gardları düştüğünde saldırmak istiyor olabilirler.” Sözlerini şöyle tamamladı: “Benim görüşüme göre, belirli bir yanıt kararlaştırılmadı ve eğer böyle bir karar varsa, bunu önümüzdeki iki gün içinde uygulamaları da pek olası değil. Aksine, İsrail’i alarm durumunda tutarak önce onu yormaya çalışacaklardır.”
İran Dışişleri Bakanı’nın ABD’ye “önemli bir mesaj” gönderildiği iddiasına atıfta bulunan ikinci bir siyasi yetkili, Amwaj.media’ya yaptığı açıklamada Tahran’ın İsrail’in tırmanışı karşısında Washington’dan daha aktif bir rol beklediğini söyledi: “ABD sürekli olarak İran’dan gerilimi düşürmesini istediği için İran, ABD İsrail’i durdurmazsa çabalarının sona ereceği ültimatomunu veriyor.” İranlı kaynak, Tahran’ın Zahedi’nin öldürülmesine “doğrudan yanıt vermeyeceğini”, herhangi bir misilleme eyleminin muhtemelen “dolaylı” olacağını vurguladı. İslam Cumhuriyeti’nin Suriye’de dayatmaya çalıştığı stratejik mantık göz önünde bulundurulduğunda, bu durum Eksen ile ABD arasındaki ateşkes üzerinde baskı yaratabilir.
Dikkate alınması gereken başka karmaşıklıklar da var. Bazı bölgesel gözlemcilere göre İran’ın karşılık vermemesi hem Eksen’e hem de İsrail’e Tel Aviv’in örneğin Hizbullah’ın lider kadrosunu herhangi bir sonuçtan korkmadan hedef alabileceği mesajını verebilir. Böyle bir ortam, İran liderliğindeki ittifak ağında çatlaklar ve gerilimlere neden olarak bölge için daha fazla istikrarsızlık yaratabilir.
Son olarak, İslam Cumhuriyeti bölgedeki saldırılar ile nükleer programına yönelik operasyonları birbirinden ayırma tercihinden vazgeçmek zorunda hissedebilir. İran, bölge dışı eylemlerin potansiyel maliyetlerinin, faydalarından daha ağır bastığı sonucuna varırsa, bir baskı taktiği olarak nükleer gerilimi tırmandırmayı benimseyebilir. Böyle bir tepki sadece ABD ile gerilimi azaltmayı baltalamakla kalmayacak aynı zamanda nükleer ve bölgesel dosyalar arasındaki duvar nihayet yıkılacağı için tehlikeli bir emsal teşkil edecektir.