SDG İsrail'le direk diyalog kurmak istedi ama İsrail ne istiyor?
Suriye'de Beşar Esad rejiminin Aralık 2024'te aniden çökmesi, Kürtlerin İsrail'e doğru kavramsal bir kayma yaşamasına neden oldu. Militan bir silahlı kanadı olan Kürt siyasi partisi Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ve onun Suriye'deki kolu Demokratik Birlik Partisi (PYD) artık İsrail ile stratejik bir ittifak çağrısında bulunuyor.
Suriye'nin kuzeyinde Türkiye ve vekilleri, güneyinde ise iktidardaki İslamcılar tarafından bekası tehdit edilen PYD, İsrail'e olası bir destek, hatta ittifak için nabız yoklamaya başladı. Bu temaslar İsrail Dışişleri Bakanı ile PYD'nin siyasi kolu tarafından yönetilen Suriye'deki yarı özerk Kürt bölgesinin dış ilişkiler eş başkanı arasında doğrudan temasa yol açtı.
Kasım ayında, İsrail Dışişleri Bakanlığı görevini üstlendikten sadece üç gün sonra Gideon Sa'ar şu açıklamayı yaptı: “Kürt halkı büyük bir millettir, siyasi bağımsızlığı olmayan büyük milletlerden biridir” dedi ve ‘onlar bizim doğal müttefikimizdir’ diye ekledi. Kürtleri İran ve Türkiye'nin baskısının kurbanları olarak nitelendiren Sa'ar, İsrail'in “onlara ulaşması ve onlarla bağlarını güçlendirmesi gerektiğini” vurguladı.
Sa'ar'ın uzun zamandır sahip olduğu özgün kanaatleri yansıtan açıklamasının aynı zamanda acil hedefleri de vardı: Suriye'deki İslamcı radikal güçleri dengelemek; Türkiye'nin Hamas'a verdiği desteğe ve Ankara'nın Gazze savaşı sırasında İsrail'e yönelik sözlü saldırısına karşı koymak ve uluslararası arenada Filistinlilere gösterilen ilginin zerresini bile görmeyen Kürtlere odaklanmak.
Temas tabusunun yıkılması, Saar ile Rojava olarak bilinen Suriyeli Kürt oluşumunun dış ilişkiler eş başkanı İlham Ahmed arasında kısa süre önce gerçekleşen bir telefon görüşmesiyle gerçekleşti.
Kürt oluşumuna bağlı medya organları “İsrail'in Kürtlerin ve diğer bileşenlerin haklarına olumlu garantiler verdiğini” ve yetkililerin “Suriye'deki durumu, bölgedeki gelişmeleri, Suriye'nin egemenliğinin korunmasını ve Türkiye'nin kuzey ve doğu Suriye'ye yönelik saldırılarını ele aldıklarını” bildirdi. Benzer bir haber İsrail'in sağcı yayın organı Israel Hayom tarafından da yayınlandı.
Bu dramatik hamleyi anlamak için tarihsel ve jeostratejik bağlamı anlamak gerekir. PKK ve 2003'ten beri Suriye'deki kolu olan PYD son zamanlara kadar İsrail'e mesafeli durdu. Hatta bazı noktalarda PKK İsrail'in düşmanlarıyla aynı safta yer aldı.
PKK ideolojisi 1980'lerde İsrail'e karşı kesin bir düşmanlık besliyordu ve militanları Lübnan'ın Bekaa vadisinde benzer düşüncelere sahip FKÖ ile birlikte eğitim gördü. İsrail ise Kudüs'ün Türkiye ile 1990'larda zirveye ulaşan yakın ilişkileri nedeniyle PKK'ya mesafeli durdu. Türkiye PKK'yı hem terörist hem de ayrılıkçı olarak görüyor ve kuruluşundan bu yana PKK'yı yasaklamış durumda.
İsrail ayrıca Kürtlerin yaşadığı dört ülkedeki, yani Türkiye, Irak, İran ve Suriye'deki çeşitli Kürt grupları ve oluşumları arasındaki yoğun rekabeti de göz önünde bulundurmak zorundaydı.
Böylece, PKK Irak'taki Kürdistan Bölgesi'ni ve özellikle de Kandil Dağı bölgesini stratejik kalesi haline getirirken, İsrail'in 1960'lardan beri aralıklı olarak gizli ilişkiler içinde olduğu Irak'taki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile PKK arasında derin bir düşmanlık gelişti. KDP'yi karşısına almak istemeyen İsrail, PKK ile arasına mesafe koydu.
Esad sonrası Suriye'de radikal İslamcı güçlerin iktidara gelmesi ve İsrail'in Gazze, Lübnan ve Suriye'deki askeri operasyonlarını takiben Orta Doğu'nun yeni jeopolitik yapılanması, genel olarak PKK ve özel olarak Suriye Kürtleri için bir uyanış çağrısını tetikledi.
Suriyeli Kürt PYD ve onun silahlı kanatları olan YPG (erkek savaşçılar) ve YPJ (kadın savaşçılar) 2011'den bu yana IŞİD'i başarılı bir şekilde yenmeyi başardı ve böylece kendilerini ABD ve diğer Batılı ülkelerin önemli bir müttefiki haline getirdi. Aynı zamanda diğer Arap, Hıristiyan ve Türkmen müttefikleriyle birlikte Rojava adında, Esad rejimi ile bir çalışma yöntemi bile geliştirmeyi başaran, yaşayabilir bir özerk bölge kurdular.
Tüm bu kazanımlar Esad sonrası Suriye'de tehlikede. PYD'yi düşman gören Türkiye ve 2016'dan beri bu gelişen özerk bölgeye karşı savaşan vekili Suriye Ulusal Ordusu (SNA).
PKK'nın yanı sıra PYD'yi de terör örgütü olarak tanımlayan Türkiye, Suriye'deki Kürt özerkliğini, Türkiye içindeki büyük Kürt nüfusu için yarattığı emsal ve ters rüzgar nedeniyle varoluşsal bir tehdit olarak tasvir ediyor. Ankara için Suriye'deki nöbet değişimi, bu özerk oluşumu tamamen ortadan kaldırmak için en iyi fırsat olarak görülüyor.
Peki Kürt güçleri İsrail'e ne öneriyor? Şaşırtıcı bir şekilde PYD açık bir ortaklık öneriyor - Irak merkezli KDP'nin bile İsrail ile her zaman zımni ilişkileri tercih ettiği düşünüldüğünde gerçekten devrimci bir hamle. Bu girişimler Kandil'deki PKK liderliği tarafından da onaylanmış ve hatta yönlendirilmiştir.
Bu liderlik Ortadoğu'daki değişimleri hem bir fırsat hem de büyük bir tehdit olarak görüyor - sadece her iki örgüt için değil, dört ülkede de Kürtlerin özerk varlığı fikri için.
İsrail'in değişen Ortadoğu haritasında artan itibarı ve ABD ile olan stratejik ilişkisi, onu Türkiye'nin Suriye ve ötesindeki yayılmacı politikalarını kontrol altına almak için en iyi ortak haline getirmiştir.
Hiç şüphesiz Kürtler açık bir kapıdan içeri girdiler. İsrail ve genel olarak Yahudiler hiçbir zaman Kürtler için bir tehdit oluşturmamış, aksine her zaman Kürtlerin davasının destekçisi olmuşlardır.
Aslında İsrail 2017'de bağımsız bir Kürt devletinin kurulması çağrısında bulundu ki bu, David Ben-Gurion'un Ortadoğu'daki Arap olmayan rejimler ve azınlıklarla ittifaklar kurmayı amaçlayan 'çevre doktrini'nin bir ifadesi olan Kürt davasıyla onlarca yıllık ilişkinin devamıdır. Türkiye, ABD ve Avrupa Birliği'nin aksine İsrail PKK'yı hiçbir zaman resmen terör örgütü olarak tanımlamadı.
Sa'ar'ın açıklamaları birçok Kürt topluluğu arasında coşku yarattı. Yine de yüksek beklentiler ihtiyatla karşılanmalıdır. Böylesi bir bölgesel çalkantının ardından hem İsrail hem de PKK hala politikalarını şekillendirme, önceliklerini ve ittifaklarını değerlendirme sürecindedir.
Her ne kadar Sa'ar çağrısının “hem siyasi hem de güvenlik boyutları” olduğunu vurgulasa da, gerçekte İsrail'in Suriye'deki Kürtlere açık askeri destek sunma kabiliyeti veya isteği oldukça sınırlıdır.
Birincisi, İsrail ile Suriye'deki Kürt varlığı arasında ortak sınırlar yok. İkincisi, Türkiye'nin kendisine karşı tüm düşmanlığına ve liberal dozda antisemitizmine rağmen, İsrail zaten çatışma içinde olduğu yedi cepheye ek olarak Ankara ile yeni bir cephe açmaya isteksizdir. Ankara, PKK'ya yardım eden her ülkeyi saf ve basit bir düşman olarak görmektedir. Üçüncüsü, İsrail Kürt partileri, grupları ve toplulukları arasındaki bitmek bilmeyen çekişmelerin bir parçası olmak istemiyor.
Yine de İsrail diplomatik ve siyasi düzeyde, özellikle de ikili ve küresel forumlarda etkili olabilir. ABD yönetimi nezdinde Kürtler için lobi yapabilir; dünyada Kürt davasına desteği harekete geçirebilir ve Filistinliler gibi Kürt gözlemcilerin BM'ye ve diğer uluslararası forumlara kabul edilmesini savunabilir.
Kapalı kapılar ardında tartışılan bir başka fikir de Kürtleri, Esad sonrası Suriye'de gelişebilecek yeni güvenlik mimarisinin ortakları olarak İbrahim Anlaşması'nın bir parçası haline getirmek.
PKK da kendi adına ciddi bir ikilemle karşı karşıya. Kandil liderliği İsrail'e mesajlar göndermeye başlarken, Ankara da PKK ve PYD'yi çevreleme çabalarına girişti. Ankara, 1999'dan bu yana Türkiye'de tutuklu bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan'a yaklaşarak, PKK ve PYD'nin feshedilmesi şartıyla Kürt-Türk çatışmasına barışçıl bir çözüm önerdi.
Öcalan bu teklifi kabul etmiş görünüyor, ancak Kandil ve Suriye'deki Kürt partilerinin de aynı şeyi yapıp yapmayacağı büyük bir soru işareti, zira bu hem etnik kökenlerinin (!) hem de varlıklarının sona ermesi anlamına gelecek. Kürt kampı içindeki savaşı kimin kazanacağı belli değil - hapisteki şef ile yerel liderler arasında, Türkiye ile huzursuz bir yakınlaşma ya da İsrail ile beklenmedik bir ittifak arasında.
YAZARIN DİLE GETİRDİĞİ GÖRÜŞLER KENDİ ŞAHSİ KANAATLERİDİR.YAZILARI DOĞRU ANLAŞILABİLMESİ İÇİN YAZARININ İFADE ETTİĞİ ANLAM BÜTÜNLÜĞÜ BOZULMADAN TERCÜME EDİP OKUYUCULARIMIZIN DİKKATLERİNE SUNMAYA GAYRET EDİYORUZ. YAYINLADIĞIMIZ, TERCÜME ETTİĞİMİZ VEYA ALINTI YAPTIĞIMIZ YAZILARIN İÇERİĞİNİ KISMEN VEYA TAMAMEN DESTEKLEDİĞİMİZ ANLAMINA GELMEZ. İÇERİK YAZARIN KENDİSİNİ BAĞLAR.
YAZAR: Dr. Ofra Bengio
Dr. Ofra Bengio, Tel Aviv Üniversitesi Moshe Dayan Merkezi'nde Kıdemli Araştırma Görevlisidir. Kürtler üzerine dört kitabı ve çok sayıda makalesi bulunmaktadır.
KAYNAK: https://www.haaretz.com/